” Belki de insan sevilmekten çok anlaşılmayı istiyordu ”
George Orwell
Bu Portekiz inanın çok güzel insanı sarıp sarmalıyor. Ben iki şehrini görebildim ve tekrar tekrar gitmek istediğim ülkelerden. Fırsat kolluyorum atlayıp gitmek için.
Avrupa’nın ucundaki ülke Portekiz , Avrupa seyahatleri arasında tercih edilen güzergahların en üst sıralarında yer almayan bir ülke aslında. Ancak , Portekiz’i ziyaret ettiğimde anladım ki bunca zaman çok haksızlık etmişim buraya.
Hele ki uzun yıllar İstanbul’da yaşamışsanız eğer , başkent LİZBON ’a alışmakta pek de zorluk çekmeyeceğinize inanıyorum. Lizbon , yedi tepeli bir şehir…
Şehri daha iyi anlamak için gezinize , Sao Jorge Kalesi’nden başlayın derim. Hisardan İstanbul’u seyreder gibi muhteşem bir manzara eşliğinde kahvenizi yudumlayabilirsiniz.
Vasco De Gama bir yanda , 25 Nisan Köprüleri diğer yanda…
Kaldırımlara hayran kalmıştım. Sonra öğrendim ki okyanus dalgaları gibi işlemişler. Dalga dalga yayılıyor her yere bayıldım.
Belem Bölgesi…
Lizbon şehrinin en önemli bölgelerinden biri olan Belem bölgesi mühim noktalardan. Denizciliğe çok önem veren Portekizlililerin de sık sık ziyaret ettiği Jerominas Manastırı , Belem Kulesi ve Kaşifler Anıtı da bu bölgede yer alıyor. Ama, buraları ziyaret edip de Belem Pastanesi’ne uğramamak olmaz…
Ağızda eriyen kremalı tartoletlerinin tadına doyamayacaksınız. Pastanenin aşağı katındaki imalathaneyi mutlaka ama mutlaka görün , çok şaşıracaksınız !!!
Müziği ; Fado , dinlemekten çok zevk aldığım müzik türlerinin en başında geldiği gibi , Portekiz’in de geleneksel halk müziğidir. İçindeki hüzün duygusu, özlemin sesidir…
Fado , alın yazısı anlamına geliyor. Geçimlerini sağlamak için, açık denizlere giden ve bir daha evlerine dönemeyen denizciler için eşlerinin ve sevgililerinin arkalarından yaktıkları “ ağıt ” olarak biliniyor. İşte bu sebepten , fado ezgileri kökeninde hüzün, acı ve özlem duygusunu barındırıyor.
Fado şarkılarını okuyan solistlere “ Fadista ” deniliyor ve içlerindeki en ünlü fadista Amelia Rodrigez.
Günümüzde ise fado , Portekiz’in dünya müziğine armağan ettiği , bununla gururlandığı ve pek çok müzisyenin icra ettiği popüler bir müzik dalı…
Portekiz’i ziyaret ettiğinizde , Lizbon sokaklarında dolaşan kahve renkli arabalardan alacağınız fado CD’leri , hem sizin için güzel bir hatıra olacaktır hem de sevdiklerinize getirebileceğiniz hoş bir hediye…
Hatta eğer şansınız varsa belki de yeni fadistalarla da tanışabilirsiniz.
Canlı olarak fado dinlemek isterseniz ise size tavsiye edeceğim başlıca yer “ Cafe Lusoda ”. Fadonun en güzelini dinlerken bir yandan da leziz Portekiz mutfağının tadına bakacağınız hoş bir mekan ve bence mutlaka gitmeniz gereken bir adres.
Portekiz Mutfağı…
Balık ağırlıklı bir mutfağa sahip olan Portekizlilerin, denizcilik geçmişlerine ne kadar bağlı olduklarını daha iyi anlıyorsunuz. Ekmekler bile ton balıklı… Morina balığının üç yüzden fazla çeşidini yapıyorlar. Hemen her restoranın menüsünde ise iri kıyım sardalya , kalamar, ahtapot, somon ve diğer balık yemeklerini görebilirsiniz. Portekiz mutfağı için ağır diyemeyiz , genelde herkesin bildiği basit malzemelerle hazırlanan pratik yemekleri de var.
EXPO 98 Lizbon’un en önemli noktası Expo 98…Ömründe hiç okyanus görmemiş olan ben , sonsuz maviliği ilk kez görmüş oldum böylece. Bu bölgede akvaryumu ziyaret edebilir , teleferikle sahilde tur atabiliriniz.
Vasgo De Gama alışveriş merkezinde ise soluklanabilirsiniz. Tüm şehri ister yürüyerek , isterseniz ise tramvaylarla gezebilirsiniz…
Portekiz’in en büyük ikinci şehri PORTO…
Doura Nehri kenarında granit kaya üzerine kurulan Porto , Avrupa’nın en romantik kentlerinden biri. Bence dünyanın en romantik şehri.
Doura Nehri’nin üzerinde yer alan köprülerin seyrine gece ve gündüz doyum olmuyor. Şehir, 1997’de UNESCO tarafından korumaya alınmış. Ancak, tüm pencerelerden çamaşırlar sallanıyor. Üstü açık otobüsler ile şehir turu atacak olursanız beni daha iyi anlayacaksınız.
Porto’nun akşamları da bambaşka oluyor. Şehirde dolaşırken günün her saatte taksilere korkmadan binebilirsiniz…
Porto’nun sahil kenarı ise gerçekten çok hoş… Öğle ve akşam yemeklerinizi buradaki nefis manzaraya karşı yiyin derim. Şarap diyarı… Sofrada yemeklerin yanında hep şarap içiyorsunuz… Ancak , ben size özellikle ev şarabını öneriyorum. Uyarmalıyım , ev şarabı çarpıyor…
Nehrin karşı kıyısında Grahams’de dünyaca ünlü meşhur Porto şaraplarının da tadına bakabilirsiniz ve tabi dönerken bir kaç şişe de yanınızda getirmeyi unutmayın. Oldu da şehirden şarap alamadınız, merak etmeyin hava limanındaki satış noktaları sizi bekliyor…
Ayrıca , Porto’da trene binmeseniz de gara gidin ve çinilere hayran kalın. Ama , fırsat bulursanız size tavsiyem benim gibi iki şehir arasını trenle gezin. Bilmiyorsanız belirtiyim ; Portekiz’in tren yolculukları çok meşhurdur.
Porto’da kiliseye yakın Majestik Kafe’ye, şanslıysanız ve yer bulursanız soluklanmak için mutlaka uğrayın… Şehri gezerken anlıyorsunuz ki , caddeler , meydanlar , heykeller ve binalar kesinlikle Porto ve Lizbon arasındaki gizli rekabeti gözler önüne seriyor.
Portekiz’e siz de benim gibi fado ve futbol sever olarak gitmiş olabilirsiniz.
Ama bambaşka sürprizlerle de karşılacağınıza emin olun. Portekiz’in öyle bir havası var ki , her karşılaştığımızda beni büyük bir tutkuyla karşılayacağından , ona duyduğum aşkı alevlendireceğinden ve beni kollarına alacağından adım gibi eminim…
Sağlıklı ve güzelliklerle dolu seyahatler dilerim…