“ Yolculuk ; önce seni sözsüz bırakır sonra da iyi bir hikaye anlatıcısına dönüştürür ”
Ibn Battuta
Nisan ayında o coğrafyalarda olma şansı geçti elime hemen kullandım.
Geldim geleli de hep aynı soru.
Bana Vietnam ‘ı anlat. Çok heyecanlı gittim dönüşteki sorulara hazırlıklıydım.
Bir arkeolog titizliğinde çalıştım sokak sokak.
Müthiş bir doğa var öncelikle. Veee savaşın etkileri.
Çocukluğumdan beri adını çok duyduğum ve en çok görmek istediğim ülkelerden biriydi.
Eğer sizinde benim gibi dünyada gezmek istediğiniz ülkeler listeniz varsa , muhakkak Vietnam’ı bu listenin üst sıralarına alın.
“ Dünyadaki yüz bin şehrin her birinde güneş benzersiz şekilde batıyor. Sadece bir defa buna şahit olmak için seyahat etmeye değer.”
Ryu Murakami
Yollarda asıl kıymetli olan tüm coğrafi ve kültürel çeşitliliğin yanı sıra göz göze geldiğimiz insanlardır ; kendine has , farklı , güzel insanlar, öyküleri olan insanlar.
Tıpkı bizim gibi , misafirperver olan buralarda o güzel insanlardan çok varmış…
O kadar çalışkanlar ki ; sabah erkenden başlıyorlar güne ve gece yarılarına kadar çalışıp didiniyorlar.
Burası film setini andıran bir coğrafya.
Nasıl olmasın ki ; tapınaklar ormanlar yağmurlar pazarlar…
Yaşam şartları gerçekten zor ama buralarda yüzlerde ki gülümseme hiç eksik olmuyor.
Yapısı kültürü doğası o kadar farklı ki değişik yerler keşfetmek isteyenler için masal gibi diyarlar.
Vietnam dünyada ki 5 komünist ülkeden biri.
Dünyanın en büyük kaju ; en büyük ikinci pirinç ve kahve ihracatçısıdır.
Vietnam okullarında zil yerine gong çalar. Halk misafirperverliğiyle meşhurdur , yerel kültüre uyum sağlamakta hiç zorlanmazsınız.
Ülke film endüstrisi dünyanın dört bir yanında farklı festivallerden ödüllendirilmiştir.
Gözünüzde canlanamayacak bir manzara. Her yer bisiklet ve motosiklet.
Gitmeden önce Vietnam’daki motor yoğunluğunu duymuştum ama ben böyle bir şey görmedim duymadım.
Tamam bütün Asya öyle ancak yine de Vietnam’ın yakınından bile geçemez.
Ülkede 30 milyondan fazla motosiklet var.
Ulaşım ihtiyacının % 60 ‘ ını sağlıyorlar.
3 Kelimede “ Vietnam ” :
Yeşil , Motosiklet , Mistik…
Üçüncü Dünya ülkeleri arasında en düşük işsizlik oranına sahip ülke Vietnam’dır.
Bio-çeşitliliğiyle ünlü olan ülke dünyanın altı biyosfer rezervlerinden birine sahiptir.
İlk durak Ho Chi Minh mozolesi ; mozoleyi karşıdan görünce insanın aklına hemen Anıtkabir geliyor tabii , ama burası oldukça ufak.
Edebiyat Tapınağı ülkede en etkilendiğim yerlerden oldu.
Ülkenin ilk üniversitesi.
Halkın nasıl bu kadar kitap okuduğunu burayı gördükten sonra anladım.
Sanırım her toplum kendi ektiğini biçiyor.
Kitapçılar her daim tıklım tıkış.
Sentez Kapısından geçip bir avluya çıkıyorsunuz.
Tapınak Konfüçyüs ‘a adanmış.
Sizi heykeli karşılayıp uğurluyor.
Daha iyi bir insan olmak için bu tapınak mühim diye düşündüm.
” Senin içinde büyümedikçe , o bilginin sana yararı olmaz ” diyen Konfüçyüs ‘a veda edip tapınaktan ayrıldım.
Halong Körfezi ; insanın ölmeden önce görmek isteyeceği yerlerden birisindeyim ; bir süre hiç kimse ile konuşmadım teknede…
keyfini çıkardım bu güzelliğin..
1600 kadar adanın yer aldığı Halong Körfezin de olağanüstü bir doğa ile iç içe zaman geçirin.
Bu gözler bundan daha güzel ne görür diye düşünmeden edemedim…
DENİZDE YAŞAYAN EJDERHA ; buralar da her şeyin bir hikayesi ve efsanesi var.
Tabii ki Ha Long Körfezi nin de var.
Efsaneye göre, Vietnamlılar ile Çinliler arasındaki savaşta Vietnam ‘ın durumu kötüye gidince tanrılar Vietnam ı kurtarmak için bir ejderha gönderiyorlar.
Ejderha da, Vietnamlıları kurtarıyor. Ve onları çok da seviyor.
Ayrılamıyor ve dünyada kalmak istiyor. Kendisine Ha Long Körfezini evi belliyor ve buraya temelli yerleşiyor.
Müthiş bir yavaşlık… Sakinlik… Duruluk… Dinginlik hâkim… Başka hiçbir şey yok.
İPEK GÖRÜNÜMÜNDE BİR DENİZ .
Sakin sakin ilerleyen teknemizin etrafından diğer tekneler de geçiyor.
Deniz bir ipek kumaş kadar düz sakin; tekneler, ipek kumaş üzerine ki işlemeler sanki.
Apayrı bir güzellik katmış. Manzara hep değişiyor. Görülmeye değer. Çok ama çok sakin.
Dışarıda kıyamet kopsa hiç haberimiz olmaz.
TAM BİR DOĞA HARİKASI. Ha Long Körfezi, dünyada başka bir örneği bulunmayan bir doğa.
Yalnızca burayı görmek için bile Vietnam’a gelinir.
Vietnam ‘ı görmek için bir çırpıda kendimce sıralayabildiğim sebepler ; mimarisi , kültürü , mutfağı , savaş tarihi , tabii güzellikleri , düşük bütçelere hitap etmesi , ulaşımın kolay olması ve çok merkezi bir noktada olması.
“Kendini yargılamak başkalarını yargılamaktan çok daha güçtür. Kendini yargılamayı başarabilirsen gerçek bir bilgesin demektir.” diye öğüt verir kral, Küçük Prens’e.
Antoine de Saint-Exupéry, ” Küçük Prens ” kitabında daha neler neler söyler de hepimize , çocuk kitabı deyip kıvırmak kolayımıza gelir…
Kahve denince aklınıza hemen Vietnam gelmeli bence. Kahve Vietnamlıların DNA ‘ sına işlemiş sanki. Dünyanın en büyük çekirdek üreticilerinden. Başkentte leziz bir kahve içmek isterseniz uzaklara gitmenize gerek yok.
Son 30 yılda pazarda ki yerini % 0.1 den % 30’a yükseltti.
1973 ‘den beri 140.000 km2’lik orman yok edip çiftlik kurmuşlar.
CU CHİ TUNELLERİ ; burası Amerikalılar’a ile mücadele eden Vietnamlılar’ın uzun süre yer altında yaşadıkları tüneller.
Vietnamlılar tarafından 200 km uzunluğa kadar ulaşmış bu tüneller.
Ben çok etkilendiğim için bu kısımları kısa geçiyorum inanın ne yazmak nede fotoğraflamak içimden geliyor.
Mekong Güneydoğu Asya’nın hayat damarıdır.
Dünyanın en büyük akarsularından biridir.
Dünyanın uzun ilk on nehri arasında yer alır (4,350 km) .
Geçtiği her yeri besler ve hayat verir.
Ne anlama geldiğini gözlerimle gördüm.
Çoook eskiden kralın çok güzel bir kızı varmış. Bu genç kız kayığıyla dolaşırken fırtınaya yakalanmış. Tam dalgalar genç ve güzel kızı yutacakken yakışıklı bir delikanlı kızı kurtarmış. Vee birbirlerine aşık olmuşlar. Kralda kızını kurtaran bu delikanlıyı bağrına basmış. Düğün hediyesi onlara ne veriyim diye düşünürken aklına bir fikir gelmiş. Ejderhadan tüm suları içmesini ve toprakları ekmesini istemiş. Ejderha tüm suları içmiş ama hepsini değil. Birazı kalmış.
İşte o kalan sularda Mekong Nehri ‘ni oluşturmuş.
Damladan Deryaya dönüşebilen bir nehirdir.
Tibet’te bir damla , Vietnam da deryaya dönüşür.
Bu suyun yada bir damlanın serüveni Tibet’ten, doğu Himalaya dağlarından, 5224 mt rakımdan başlar, 6 Güneydoğu Asya ülkelerini aşar Pasifik Okyanusuna dökülür.
Su hayattır, Mekong’da Güneydoğu Asya’nın hayat damarıdır.
En can alıcı yer bende derin iz bırakan unutamadığım SAVAŞ MÜZESİ oldu.
Yüzüme nasıl çarptı ise gözlerimi kırpmak istemedim.
O fotoğraflar gözümün önünden gitmedi.
Ağla ağla bittim ilk kez gittiğim uzak bir diyardan gözü yaşlı döndüm.
Beni çokkk uyardılar ama anlamadım inanamadım inanmak istemedim.
Amerika-Vietnam savaşının tüm çirkinliği burada .
Amerika tarafından kullanılan kimyasal silahlar ile ölen, hasta veya engelli kalan insanların yaşatıldığı bir müze.
Mutlaka görülmeli.
Yaşanmalı ve hissedilmeli o anlar…
Başkent Hanoi ve Saygon şehirlerini görmeden uzak diyarlardan dönmeyin.
BU HÜZÜNLÜ AMA MİSAFİRPERVER HALK SİZLERİ BEKLİYOR…
Emeğine ve kalemine sağlık güzel dostum, ne de etkili anlatmışsın, tekrar geziyor gibi oldum ?
çok heyecanlıyım kuzum ben de gideceğim sonunda
Ülkelerimiz arasında Yeşil Pasaport’a vize olmamasına rağmen, Kuala Lumpur’dan Hanoi’ye uçuşta havaalanında baya zorluk çıkarttılar ve illa da vize diye tutturdular. Neyse ki hazırlıklı gitmiştim ve Türkiye-Vietnam arasında imzalanmış antlaşma ( Vietnamca ve İngilizce yazılmış) yazılarını gösterdim, ikna oldular.. Bilemiyorum, belki de Türkleri sevmedikleri için böyle bir şey uyguluyorlardı. Ama biz de inat ettik ve o çok merak ettiğimiz topraklara girdik 🙂
Güzel anlatımların için çok teşekkürler.
Çok güzel anlatmışsiniz. Emeğinize sağlık.
Ayrıca birşey dikkatimi çekti , ilk kez bir gezginin blogunda Faslı büyük seyyah ibni Battutadan söz yazdığına şahit oldum. Tabi çok mutlu oldum. Tebrik ederim sizi.