” Sen kendine düşeni yap , başkalarının ne yaptığını kafana takma. Tanrının onlarla da konuştuğuna ve onların da yaşamın anlamını keşfetmek için senin kadar çaba gösterdiğine inan , yeter. ”
Paulo Coelho
Biliyorum çok klasik bir cümle ama ; insan sınırlarını keşfetmek için kendini nereye kadar zorlayabildiğini öğrenebilmek için yollara dökülmeli.
Yollar çok değiştirici dönüştürücü bir deneyim.
Fransa’nın güneyi ile kuzeyi arasında o kadar çok fark var ki.
Ben güneyi daha çok sevdim.
Aix de Provence güzeller güzeli her yeri sanat ve lavanta kokan bir kültür bölgesi.
Avrupa’nın en önemli tarım üreticisi Fransa.
Lavanta dünyanın her yerinde var.
Anavatanı Provence.
Marsilya’nın 30 km kuzeyinde ve denize kıyısı olmayan tipik bir Akdeniz kenti kendileri.
Aix-En-Provence’ı sanırım benim gibi ilk kez duydunuz.
Nasıl okunduğunu bile bilmeden gittim.
Meraklanmayın ne ilk ne teksiniz :))
Aix-En-Provence’ın ; okunuşu “ eksanprovans ”.
Bir kaç kez tekrar edince dil dönüyor :))
Bir fotoğraf düşünün.
İçinde şarap var sakinlik var dinginlik var veee DOĞA var.
Her yer ayrı güzel.
Meydanlar çeşmeler dar sokaklar ağaçlı bulvarlar zarafet sizi hep takip ediyor.
Yılın neredeyse 300 günü güneşli bir bölge burası.
Lavanta bu bölge için çok sihirli bir kelime.
Çünkü geçim kaynağı.
Kokusunu ciğerlerinize çekin.
Edith Piaf ‘dan bir şarkı da yolculuğunuza eşlik etse ne güzel olur…
“ Yaşam küçük yalnızlık darbelerinden oluşur ”
Roland Barthes
Üniversiteler bölgesi olduğu için cıvıl cıvıl.
4 adet üniversite var bölgede.
Beni derinden etkileyen özellikleri sakinlik huzur ve zarafet anlatılmaz.
Özene bezene inşa edilmiş yan yana binalar renkler o kadar uyumlu ki birbiri ile ; sanat ve tarih kokusu her an peşinizde.
Güney Fransa ruhunu tam olarak hissettiriyor…
Milattan önce Antik Romalılar tarafından bulunan şehir bugün Cezanne’ın şehri olarak bilinir.
Avignon ve Provence Güney Fransa’nın en sevilen kentleri.
Kokular renkler yüzyıllardır bam başka buralarda.
Bu dokuyu korumak ayrı bir meziyet.
Bazı yerleri gidip yerinde görürsünüz ama aklınızdan yıllarca çıkmaz.
Tarihi doğası mimarisi bilmem işte bir şeyler size dokunur.
Hayran kalırsınız ama tarifi kolay olmaz.
Bizde de ne güzellikler var ama demeye başlarsınız.
Buralar işte böyle kendinizi kendinizle konuşurken bulursunuz.
Korumak kullanmak olunca işler değişiyor.
Cezanne’ın dediği gibi “Aix en Provence’ i gördükten sonra , dünyanın hiçbir yerinde mutlu olamazsınız ”.
Ne kadar haklı ne kadar.
Dönüşte aklınızda kalanlar evler sokaklar binalar ve kokular…
Eski şehir ve meydan ulu ağaçlar ile kaplı bulvarlar doğa severler için bulunmaz yerler.
Koca şehirde hiç mi bir bina yada yapı çirkin olmaz ve göze batmaz.
Pes dedim.
Haziran ve temmuz aylarında buralarda olursanız lavanta bahçelerini kaçırmayın.
Otelinizden tur alın çünkü gidip gelmek biraz sıkıntılı.
Günlük turlar 80 euro gibi.
Marsilya’ya 25 km uzaklıkta bulunan kentte her tarafta çeşme var.
Şehrin merkezindeki pazara uğramayı atlamayın.
Bizde de bulunan kozmetik markası L’occitane’dan indirimli ürünler alabilirsiniz.
Pek çok dükkanda lavantalı ürünler mevcut.
Sabun , lavanta torbaları , takvimler , şampuan , bal…
Kokular renkler baş döndürücü uyarmadı demeyin.
Dünyanın en önemli spor organizasyonlarından Tour de France’ın 2014 yılında rotası Provence’tan geçti.
Luberon Parkı burada.
Ciddi bir bölümü bisiklete ayrılmış.
Yollar nefis.
Bisikletli gezginler her yerde.
Bölgedeki tembellik sizi de anında içine alıyor ve zamanı unutturuyor.
Lavanta tarlaları , üzüm bağları , zeytin ağaçları , ay çiçeği bahçeleri , Alplerden gelen esinti , ufacık yollar , Roma dönemine kadar dayanan tarih ve kültür.
Bu keyfi kendinizden esirgemeyin…
Tiyatro , konser salonu gibi sanat aktivitelerinin çok olduğu kısım aynı zamanda oldukça gelişmiş bir alışveriş bölgesi.
Sosyal yaşam çok çok yoğun.
Her zevke uygun kafelerde yapacağınız kahve şarap keyiflerini unutamayacaksınız.
Lavantalı dondurma yemeden dönmeyin ( tek top 2,5 euro ) bana kızmayın sonra.
DOĞAYI SEVEN HERKES BURALARA GELMELİ…