Kimseye ait olmamak, kendime bile !
Durmadan gitmek, sonu olmayan
Bir yokluğun peşinde
Ve ona ulaşma isteği içinde !
Böyle yola çıkmaktır yolculuk.
Ama ben açık bir yol düşünden öte,
Bir şeye gerek duymuyorum yolculuğumda.
Gerisi sadece gök ve toprak.
(1933)
Fernando PESSOA
Mükemmel doğası ile Slovenya gezgin kalpleri kazanmakta oldukça usta bir ülke.
Yeşil ve mavinin muhteşem birlikteliği : SLOVENYA
Avrupa’nın keşfedilmemiş küçük cennetlerinden. Rüya gibi bir ülke.
Bizim Trakya’dan biraz ufak yüzölçümü ve 2 milyonu azıcık geçen nüfusu ile – hani butik otel derler ya- bir butik ülke görünümde. “ Minyatür Avrupa ”, “ Alplerin Güneşli Yüzü ” ve “ Avrupa’nın Yeşil Barışı ”…
Bu tanımlamalar Lonely Planet rehberimizin Slovenya için kullandıklarından.
AZ BİLE BUNLAR.
Bazı şehirler bana çocuk izlenimi veriyor yani saf tertemiz dokunulmamış bozulmamış. Bu hissi burada doyasıya yaşadım.
Bayram için millerle alınan biletler önceden ayarlanan oteller derken uçaktayım. İlk deneme başarısız uçak inemedi. Eee her yer orman her yer sis normal.
Nihayet indik.
İlk kez başıma geldi uçak inmeden fotoğraf çekmeye başlamıştım bile.
Kenti Japon turist gibi bir an olsun elden fotoğraf makinesi düşmeden gezeceksiniz hazırlıklı olun.
Slovenya Avrupa’nın en yeşil 3. ülkesi olarak bilinir ve Başkent “ Green Capital ” unvanını kapmış bile.
Geçen yüzyıl başından kalma tarihi binaları , kiliseleri , şatoları ve kaleleriyle görülmeye değer bir başkent Lubliyana.
Llub-liii-yana…
Bizim için okuması oldukça zor bir kelime ama eğlenceli !!!
Az bilinen, az gezilen kent Avrupa’nın gizli şehri Lubliyana…
Lubliyana’ya bir insan için ne gerekiyorsa orada var deniyor.
Doğa tarih kültür mutfak…
Her ne kadar Avrupa’nın orta büyüklükte olan şehirleri arasında yer alsa da , küçük bir şehrin nezaketini ve kibarlığını taşıyor.
Bu kent ; gür ormanları ve doğaya saygısı ile meşhur.
Venedik’in oluşumunda kullanılan ağaçlar Slovenya’dan getirtilmiş.
Biliyor muydunuz ?
Yürüdükçe gördükçe şehri ; her adımımda beni daha çok heyecanlandırdı.
Burayı nereden buldun daha adını bile söyleyemiyoruz diyenler çoğunluktaydı.
Bu kadar gezi kitabı okuyup yol dergisi karıştırınca insanın illa bir listesi oluyor ve yollara dökülüyor.
Lubliyana en güzel “ şirin ve şeker ” şeklinde tanımlanabilir. Öyle sonradan olmamış bir şirinlik.
Şehrin çok doğal , sessiz sakin , çok medeni , dost bir güzelliği var.
Ülke genel olarak pırıl pırıl , havası mis , yolları ise oldukça düzenli.
Gezdikçe öğrenir, öğrendikçe yaşadıkça hissedersiniz…
Fotoğrafçılar için müthiş bir cennet. Doğa fotoğrafçılarının gözdelerinden.
Ziyaret etmeye değecek küçük köyler ve kasabalardan meydana gelmiş.
Konumu oldukça güzel.
Her mevsimi yaşayabileceğiniz bir ülke.
Yaşamının sonuna kadar huzuru ve sakinliği arayanlar için tam bir cennet.
Lubliyana dragonu şehrin simgesi haline gelmiştir. 4 tane dragonu, dragon köprüsünün 4 bir köşesinde görebilirsiniz.
Cesaret , mertlik büyüklüğü simgeler.
Var olandan sıyrılıp , var etmek istediğine bir kaçışsa aradığın ; hayal kur !!!
Piri Reis
Lubliyana gibi bazı şehirler çok güzel olmasına rağmen pek rağbet görmez. Ufak diye mi bilinmez.
Ne Lubliyana nede Slovenya pek çok kişi tarafından bilinmez ve ya komşusu Slovakya ile karıştırılır.
Yaklaşık 15 yıl önce Yugoslavya’dan ayrılma kararı alan Slovenya şimdi bir Avrupa Birliği üyesi.
Birçok yerde ismi ve tablosu karşınıza çıkacak olan France Preseren ülkenin en ünlü şairidir.
Slovenya’da aynı zamanda ciddi boyutta şarapçılık var ve bu konuda iddialılar.
Benim tattığım bütün şaraplar süperdi. Hele dondurma tatlı kahve keyiflerim unutulmazdı benim için.
İtalya dan leziz diyebilirim gerisini siz anlayın.
Tam merkezdeki pembe kilise turistler tarafından buluşma noktası ilan edilmiş.
Ona yakın bir noktada her yeri küpe çiçekleri ile çevrilmiş parmaklarınızı yiyeceğiniz bir pizzacı var. Rakamlar iyi gözünüz korkmasın.
Ara sokaklarda ki çikolata butiklere mutlaka uğrayın.
Birde kahve kaptınız mı değmeyin keyfinize.
Ana cadde üzerindeki kafeler biraz daha fiyatlı ama ara yollar daha uygun.
Şehir merkezindeki tarihi binalar çok güzel korunarak günümüze kadar gelmiştir.
Kendini arayan insanın dünyanın her bir yerinde parçalarını bulmasına gezgin denir…
Şehre tepeden bakan kaleye çıkmak için ya Belediye Binası’nın olduğu meydandan kalkan trene binmek , ya da füniküleri kullanmak gerekiyor. (6 euro)
Merkezden yürüyerek Tivoli Park ‘a gidin ve doğayı görün yaşayın.
Ağaçlar , sincaplar , bebekler , bisiklete binenler, kitap kahve keyfi yapanlar.
Doğa sporlarını mı seviyorsunuz Slovenya cennet !
Sporu mu seviyorsunuz Slovenya sizin için bir cennet !
Bisiklet kullanımı çok yaygın , trekking , su sporları her şey var.
Ülkenin neresinde yaşarsanız yaşayın spor yapabileceğiniz alan mevcut. Spor yapmayan Slovenyalı yok desem.
Demek doğanın içinde yetişmek böyle bir şey oluyormuş dedim.
Çok güzel , cıvıl cıvıl , sokakları neşe saçan bir şehir.
Günün her saati insanlar dışarıda. Üniversitenin de etkisiyle , genç nüfus fazladır.
Bled Gölü ise ayrı bir yazı konusu…
Lubliyana kesinlikle harika bir şehir !!
İNANMAZSIN GÖRMEN LAZIM…
çok güzel ya iyi ki gitmişim 🙂