” İnsanın hakikati , sana gösterdiğinde değil gösteremediğindedir. Bundan ötürü onu tanımak istersen dediklerine değil demediklerine kulak ver.”
Halil Cibran
Derler ya, “uzaktan gelenin anlatacakları vardır.”
Benim de var…
Geç gittiğim geç keşfettiğim yolumu ancak bu zamanlarda düşürebildiğim ülke…
Doğası ile tarihi ile kültürü ve insanları ile Hindiçin ülkelerinden Kamboçya beni süprizleri ile şaşırttı.
Ama ilk önce sizi çok sevdiğim Joan Baez ‘in sözleri çok etkileyici olan Cambodia şarkısı ile baş başa bırakıyım…
Ülke de Khmer dili konuşuluyor. Bu dile Kamboçyaca da denilir.
9 kasım 1953 ülkenin bağımsızlık günüdür.
Nüfusunun %50 si 15 yaşın altındadır.
Kamboçya da elektrik çok pahalı olduğundan ülkenin %90 ı elektrik kullanamıyor.
Buzdolabı yerine de buz kullanıyorlar.
Taze gıdaları tercih ediyorlar.
Ülkede hiç yetimhane bulunmamaktadır.
“Çocuk yüreği unutur ama affetmez.”
José Mauro de Vasconcelos
Son dönem de yeryüzünü karış karış dolaşırken , bazen insanın şaheserler yaratma becerisini ayakta alkışladım ; bazende doğanın mükemmel uyum ve ahenginin nefesimi kestiği yerler gördüm…
En son seyahatimde ise her ikisini buluşturan fantastik ve çok büyüleyici bir ortamı görme şansım oldu ;
Kamboçya’daki Angkor Wat Tapınağı !!!
Kamboçya da yaşam ve pirinç aynı kelime.
Yani bence pirinç üretimi Kamboçya ‘lılar için oldukça önemlidir.
Kamboçya da eğitim zorunlu değil , tercihe bağlı.
Güzel gülümseyen çocuklar , bisikletliler , gizemli Angkor Wat , mavi bir gökyüzü , göller dağlarla örülü müthiş bir doğa ve insanı yerine kitleyen yakın tarih.
Kamboçya , duyguları harekete geçiriyor ve güçlü anlarla dolu dolu geri yolluyor.
Her yıl 2 milyondan fazla ziyaretçi ağırlayan, dünyanın bu en büyük dini yapısını görünce, şimdiye kadar gördüğünüz her yeri unutun.
Angkor Wat Kamboçya’ya gelme nedenim…
Angkor Wat ; mimarisinde ki ahenk ile sanatsal açıdan Machu Picchu ve Taç Mahal ile aynı kategoride yer alıyor.
Güneydoğu Asya yolculuğumun heyecan ve büyük merak ile beklediğim noktasıydı Kamboçya’nın Siem Reap şehri.
Çünkü hep fotoğraflar da görüp bir gün görmeyi hayal ettiğim Angkor Tapınakları bu kentte yer alıyordu.
Heyecan ve merak beraber kol kola olmadıkça nasıl yollara dökülürüz ki.
Angkor Tapınakları tam da beklediğim gibi yolculuğumun en etkileyici anılarını anlarını ve izlerini bıraktı bende.
Beklemediğim ve şaşırarak farkettiğim ise Siem Reap şehrinin gizemli ve büyüleyici güzelliği oldu…
Bir dünya harikası : Angkor Wat Tapınakları
12. yy başlarında Kral II. Suryavarman için tapınak yapılmış.
Kamboçya ‘nın en büyük ve en iyi saklanmış tapınağı, önce Hindu, sonra Budist inanışına hizmet veren ve dini anlamda hep saygın bir nokta olmuş…
Dünya Kültür Mirası Listesi’nde yer alan tapınak korunarak günümüze kadar gelmiş.
Khmer mimarisinin en önemli örneklerindendir.
Kamboçya ile özdeşleşen yapı ; ülkenin de ulusal bayrağının üstünde resmedilmiştir.
Ülkeye gelen ziyaretçilerin en önemli ziyaret yeridir.
Su üzerine inşa edilmesi açısından da en etkileyici eserlerden biridir.
Angkor Wat, şehircilik planı ayrıca su şebekesi ile Khmer halkının yontma taş işçiliği ve mimari sanatının izlerini de taşıyor.
“Bu dünyadan aldığının karşılığını yerine koymak her insanın zorunluluğudur.” der , Albert Einstein ve bunun da en kolay yolu bir ağaç dikmek olmalı.
Angkor Tapınaklarının içinde ‘yaşayan’ 100 – 200 yıllık ağaçların gerçek olamayacak kadar gerçek görüntüleri insanı büyülüyor.
Güneydoğu Asya ülkelerin de yaşarmış bu ağaçlar. Evet özellikle ‘YAŞIYORLAR’ denmeli çünkü geceleri canlanıp hareket ediyor kesin bunlar !!!
Tapınakları sarmış sarmalamışlar elleri kolları kökleri ile. Doğanın başka bir yönünü gözlerinizle görüyorsunuz.
Tek biz değil Hollywood yapımcılarını da büyülemiş.
Yoksulluğa , toza , sefilliğe rağmen iyi ki buradayım dedim…
Angkor Wat her gün binlerce yerli, seyyah ve turist çekiyor…
Devasa tapınak ; filler ile bisiklet ile tuk tuk ile her şekilde geziliyor…
Kamboçya ve Afganistan bayrakları üzerinde bina bulunan tek ülkelerdir.
Kamboçya’nın bayrağındaki bina da bu tapınaklardır.
” Çocukluk başlı başına bir memlekettir, hatta sılasıdır insanın. Büyüdükçe sıla özlemimiz artar, hayat giderek gurbetleşir ”
Murathan Mungan
Kamboçya’nın hüzünlü tarihinin bilinciyle bu toprakları gezmenin bir başka olacağını düşündüm, öyle de oldu.
Gitmeden çok ders çalıştım…
Kamboçya genellikle düz bir araziye sahiptir. Tropikal iklim hakimdir.
Bundan dolayı topraklarının ortalama yüzde 20 si üzerinde tarımsal çalışmalar devam eder.
Ülkenin en büyük sıkıntısı ise Muson rüzgarları ve yağmurlarıdır.
Komboçya’da en çok keyif alacağınız yerlerden biri de semt pazarlarıdır. Alışveriş sevmiyorum ama 2 dolara tişört aldım söylemeden geçmeyim.
HER YER RENGARENK.
Krallar kralı bir gün öfke ile gürledi. Önündeki akarsu bu kükreme karşısında korku ile titredi. ” Emrediyorum ters yöne ak. ” Nehir şaştı kaldı. Nasıl olacaktı bu.
Korktu titredi ama ters yöne nasıl akacaktı. Emir de büyük yerden geliyor. Düşündü ve buyruğu kısmen yerine getirecekti.
Bazen kralın buyruğundan yana bazen de öbür yana akacaktı. İşte o gün bu gün yılın altı ayı bir yöne altı ayı öteki yöne akan yeryüzünde ki tek akarsu Tonle Sap ‘tır.
Ve o gün bu gün kralın buyruğuna başkaldırışı kutlamak için Khmer Halkı üç gün üç gece şenlikler ile kutlamalar yapar.
TONLE SAP GÖLÜ ; Kamboçyada beni derinden etkileyen yerlerden biri oldu.
Göl ; Angkor ‘un hüzünlü akıp giden sesi gibidir.
Tekneler ile okula giden çocuklar, ufak motorlarda koşturan çocuklar ve ufak kardeşleri ile ailelerine yardım eden başka çocuklar…
çocuklar çocuklar çocuklar…
1997 yılında UNESCO Dünya Biyosfer Rezerv Alanı olarak ilan edilmiş.
Buraları kendi gözlerinizle görmek isterseniz eğer ilk olarak Siem Reap şehrine gitmek gerekiyor.
Göl, şehre yarım saatlik mesafede. Ardından tekne ile dolaşabilirsiniz.
Yılın büyük kısmında yağış döneminde Mekong ve Tonle Sap nehirlerinin taşması ile dokuz metre derinliğe ulaşır.
Amacım göl yüzeyinde teknelerde yaşamaya uğraşan köylülerin hayatlarını gözlemlemek.
Yüzer köylerde pek çok değişik etnik gruba sahip yaklaşık bir milyon kişinin yaşadığı düşünülüyor.
Köylüler balıkçılık ile geçiniyorlar. Kamboçya ‘nın protein kaynağının yüzde 50’si buradan karşılanıyor.
Yılda 400 bin ton balık demek. Ancak gölde hayat çok zor.
Burayı hayal etmek çok çok zor.
Kelimeler ile anlatmak daha da güç.
Ülkenin yaşam kaynağı göldeki hayat her gün, çocuklar için de büyükler içinde aynı başlıyor ve ve aynı bitiyor.
Birkaç ziyaretçi ile hareketlenen hayat ise büyük ve küçük için geçim derdiyle akıp gidiyor…
“ Yaşa , seyahat et , maceraya atıl , şükret ve asla pişman olma.”
Jack Kerouac