“Hayatımın en soğuk kış gecesini, San Francisco’da bir yaz akşamı yaşadım”.
San Francisco’yla ilgili pek çok kaynakda Mark Twain’in bu sözü yer alır.
Birazdan yazıyı okumaya başlayacaksanız , eğer ufacık bir tavsiyem olacaksa oda ; Scott McKenzie ‘nin San Francisco şarkısı eşliğinde , daha çok havaya girecek olmanız , inanın bana.
Siz de biliyorsunuz ya ; her kentin havası , ruhu , atmosferi çok başka.
San Francisco ‘da yokuşlar , evsizler , bisikletliler , mimari ve sanat derken gerçekten harika bir yerde olduğunuzu hemen anlıyorsunuz.
Hava limanı ile kent arası çok uzak değil. Taksi ile 25 dakika kadar.
Gerçekten çok ilginç bir havası var aniden ısınıyor aniden soğuyor ve aniden sis çöküyor. Masmavi bir gökyüzünün altında gezdiğim halde nasıl dondum haziran ayında anlatamam.
Güneş var var olmasına da ısıtmıyor ki. Bu durumun nedeni ise ; San Francisco körfezinde bulunan soğuk su akıntısı. Bu akıntı bölgenin sadece ısısını düşürmüyor, yaz aylarında tüm kentin üstünü bir sis tabakasının kaplamasına sebep oluyor.
Ama fotoğrafların da bu kadar gizemli ve güzel çıkmasının nedenini ben kendimce bu sise bağladım ve böyle açıkladım.
Burası San Francisco ‘dur yolu yokuştur :))
Rüyalarımı süsleyen, adını duyunca gözümüzde renkli anların uçuştuğu hayaller şehri San Francisco.
Golden Gate , bol yokuşlu sokaklar, devasa binalar , gece hayatı…
Neresinden bakarsanız bakın güzellik yakalayacağımız bir kent. Az çok hepimizin hakkında bilgisi olan kent.
Ayrıntıda saklı olan güzellikleri ile San Francisco’yu San Francisco yapan detaylara sahip.
Tam 47 adet tepe üzerine kurulmuş. Kıtanın nüfus yoğunluğu açısından en yoğun 2. kenti. 3 tarafı ise denizle çevrili.
Bu kenti keyifle gezmek istiyorsanız sırtınızı sıcak tutun lütfen. Çünkü yürünerek gezilecek ve keşfedilecek bir yer.
1848’de başlayan Kaliforniya Altına Hücum döneminde şehir o kadar hızlı bir şekilde büyüdü ki çok kısa bir zamanda Batı Yakasının en büyük şehri oldu.
Bugün dünyanın en çok ziyaret edilen 100 şehri arasında 35. Sıradadır.
Her Amerikalının gönlünde iki kent yatarmış. Biri doğduğu öbürü SAN FRANCİSCO…
Batısında müthiş sahillere ev sahipliği yapan Pasifik Okyanusu arz-ı endam ediyor.
Filmlerde sık sık gördüğümüz , Silikon Vadisine ev sahipliği yapar bu şahane kent.
Teknoloji ve sanat merkezi olarak anılan San Francisco bize göre tam tamına dünyanın öbür ucunda. İstanbul’dan uçağa biniyorsunuz 15 saat sonra buradasınız.
Yani çok çok uzak. Kıtanın en batısı .
New York ile bile arasında 3 saat zaman farkı var düşünün .
Amerika kıtasının en zengin kentlerinden.
İstanbul ve İzmir karışımı güzelliklere sahip kent San Francisco…
Okyanus dalgaları dünyanın en güzel körfezinde deli gibi çırpınıyor…
Kentin dalgaları çok yetenekli diyemem ama yetenekli olanlar kentin mimarları.
1986 da , sahile döşenen farklı akordlardaki dar oluklar, kendisine çarpan dalgalar ile harika bir müzik oluşturuyor.
İnsan kulağına mucizevi sesler geliyor. Denizin ruhunu, balıkların selamını kulaklarınıza fısıldıyor.
İnsan mest oluyor.
1906 yılında meydana gelen büyük deprem ile neredeyse yok oldu ama kısa sürede tekrar yapıldı.
Depremler ile yaşamaya alışmış bir şehir. Amerika kıtası içinde en çok İstanbul ‘a benzetilen şehri.
İnişli çıkışlı yolları ve yokuşları ile sizi kendisine aşık edecek bu şehir.
Boğazı adaları tepeleri köprüleri yokuşları ile meşhur olmuş.
Benim kuşağım iyi bilir tek kanallı televizyon dönemlerinde ekranda harika bir polisiye dizi oynardı.” San Francisco Sokakları ” dizisi.
Diziyi izleyip de bu şehre karşı sevgi beslememek ne mümkün.
Benimde çocukluk hayallerimden biri bu dizi ile kafamda şekillenmeye başlamıştı bile.
Müziği ne güzeldi hatırlar mısınız ?
Dünyanın ruhu olan şehirlerinden. Tüm Amerika kıtasını görüp de bu şehri görmezseniz eksiksiniz yarımsınız.
Kuzey Kaliforniya ‘nın finans ve kültür merkezi bir yer burası.
Galiba dünyanın en özgür ruhlu kenti. Özellikle eş cinsellerin hayatlarını özgürce yaşayabildikleri bir şehir. Sokaklarda el ele dolaşan, öpüşen eş cinselleri görmek , burada yaşayanların oldukça alışık olduğu bir durum.
Farklıkların hepsini kabullenmek değilde tamamına saygı göstermek gerekir diye düşünüyorum.
Kentte hemen hemen her yerde , hayvan dostlarıyla buranın tadını çıkaran mutlu hayvanları görebilirsiniz.
Çünkü bu kent, sadece insanlara ait değil. Kedi ve köpek mama otomatları buna güzel bir örnek oluşturmuş.
Gezinirken acıkan kedi ve köpekler için düşünülen bu otomatlar sayesinde ; içine atılan madeni para karşılığında bir paket mama alabilirsiniz.
İnsanda farklı duygular oluşturan bir çikolata GHİRARDELLİ. Yani ben öyle hissediyorum.
Kendisiyle aynı ismi taşıyan meydanda harika bir mağazası var. Bir içeri giren birde girmeyen pişman :))
Görülmesi gereken belli başlı yerleri sizlere sıralıyım kendi gözümden elimden geldiğince ; Golden Gate Köprüsü , Pier 39 , Alcatraz Hapishanesi , Fisherman’s Wharf , Cable Car , Lombard Street , Union Square ve Market Street…
Pier 39 dan Ghirardelli Square arası kendinize sea food ziyafeti çekebileceğiniz irili ufaklı mekanlar ile dolu…
Yemek tek kelime ile inanılmaz . Çok çeşitli . Kıtanın ; kişi başına en fazla restoran düşen kentindesiniz bilin istedim.
Kestirmeden şöyle ifade edeyim ; kentte 3.500 ‘den fazla fast food restoranlar ve kafe var. Gerisini siz düşünün.
“…Bilinmeyeni keşfetmek, yalnızca Sinbad’a, Kızıl Erik’e ya da Kopernik’e vergi değil. Her insan bir kaşiftir. Her insan, acıyı, tuzluyu, eğikliği, düzlüğü, sertliği, gökkuşağının yedi rengini, alfabenin yirmiden fazla harfini keşfetmekle başlar işe; ardından yüzleri, haritaları, yıldızları keşfeder. Sonunda, ya kuşkuya erişir ya da inanca; ama her seferinde hemen hiç şaşmayan tek bir sonuca, gerçekte ne kadar cahil olduğu sonucuna varır.”
Jorge Luis Borges
Alcatraz dünyanın galiba en ünlü hapishanesi. Alcapon da burada kaldı. Eğer burayı görmek istiyorsanız son ana bırakmadan bilet işini çözün.
Gitmeden 15 gün kadar önce biletlerinizi almış olun. Çünkü çok hızlı tükeniyor. usd 70 dolar bana fazla geldi çokta ilgimi çekmediği için açıkçası gitmedim.
Ama adayı arkaya alıp fotoğraf çektirmeyi ihmal etmedim.
Deniz aslanları tramvay ve kırmızı köprü bu kentin önemli simgeleri.
Golden Gate Köprüsünü ister yürüyerek ister araba isterseniz bisiklet ile geçebilirsiniz. Amerika ‘nın New Yorkta ki özgürlük heykelinden sonra en ünlü simgesi olduğu düşünülüyor.
Pier 39 daki deniz aslanları dünyanın en meşhur deniz aslanları sanırım.
Tahta iskelede arzı endam ediyorlar ve martılar ile tüm gün koyun koyuna oynuyorlar. Ve tüm gün güneşleniyorlar miskin miskin.
Sesleri tüm pier 39 da çınlıyor.
San Francisco deyince hemen akla ilk yokuşlar ve tramway geliyor.
Filmlerde ki gibi ayakta vagonun hemen kenarında yada arkasında biraz da dışa doğru sarkarak gitmek ve fotoğraflanmak inanın çok keyifli.
Bu kadar bisikletli Amsterdamda bile yok gerçek söylüyorum. Takım elbiseliler şık giyimli hanımlar ufacık çocuklar şaştım kaldım.
Birde caddelerin başına bisiklet metre koymuşlar bir günde bu yoldan ne kadar bisikletli geçmiş tespit edebilmek için.
Ne diyim ne diyim darısı bize ama nasıl ?
University of California Berkeley için söylenenleri duyunca dudağım uçukladı resmen. Okulun 22 adet Nobel ödüllü hocası varmış.
Ve bu hocalara özel park yeri ayarlanmış. Emeğe ve başarıya alkış tutması destek verilmesi bilemiyorum ama ne güzel diye iç geçirdim içimden.
Herkesin San Francisco ‘su tabi kendine göre değişir çok detay verirsem sıkılırmışsınız gibi geliyor sizlere de keşfedecek yerler kalsın istiyorum.
Ben Havana şehrini de bu şarkıyı mırıldanarak gezdim aynı duygular ile ;
” HEP BÖYLE KAL HEP CANA YAKIN…
Merhaba teşekkürler bu güzel yazı için…