“ Ağaç maziyi istikbale bağlar, size sabrı öğretir , beraber yaşamanın , birbirine faydalı olmanın zevkini verir ”
Lev Tolstoy
Yıllardır denizden toprak alarak büyüyen onlarca ülkeden insan olan dünyanın en kozmopolit kenti olduğu bilinen çılgın şehir Amsterdam…
Birden çok görsem de yine ilk heyecan…
Kentte görülmesi gereken en önemli yerler bence ; Dam Meydanı , Rijks Müzesi , Van Gogh Müzesi , Anne Frank Müzesi , Eski Kilise , Begijnhof…
Amstel’in üzerindeki baraj demekmiş.
Hoşgörü ve özgürlük şehri…
Amsterdam ; biraz alışılmışın dışında bir şehir.
Burada ki yaşam biçimine alışamayabiliriz.
Ama kentin bohem ve kuzeyli ayrıca çılgın ve özgür yüzünü görmek de zevkli.
Amsterdam deyince pek çok kişinin aklına gece hayatı gelir.
Red Light ve sınırsız özgürlük.
Bence Amsterdam gündüz de görülecek güzellikleri ile insanın ruhunu sakinleştiren dinginleştiren bir şehir.
Geçmişten günümüze kalan bir yel değirmenin altında şarap içmenin keyfini çıkarabileceğiniz bir yerdesiniz…
“ Hayat , kaçan bir düşün gölgesinden başka nedir ki ? ”
Umberto Eco
Kentte 1.281 adet köprü var.
Her yerin ayrı bir öyküsü oluyor.
Kültür tarih sanat doğa…
Hollanda bana ilk yel değirmenlerini çağrıştırdı birde tabi bisikleti…
Kanallar da 2.500 adet yüzen ev var.
Burası bisikletin başkenti.
Yıllar sonra bu duyguyu Slovenya da ve San Francisco da yaşadım.
Bisiklet her yerde , gerçekten ama her yerde. Kaldırımlar köşe başları köprüler meydanlar kaldırımlar her yer ama her yer…
İki bisiklet arası dilek tutun o derece :))
Amsterdam ‘ın bisiklet yollarının tamamını bir günde bitirmek istiyorsanız 400 km yol pedallamanız gerekir.
Şehirde 1 milyona yakın bisiklet var. Kentte en çok bisiklet hırsızlığı oluyor.
Bisikletlerin üzerinde de her tür vatandaş var.
Kadınlar çocuklar yaşlılar…
Özellikle resim sanatında haklı bir üne kavuşmuş şehir ; müzeler kenti olarak da bilinir.
Van Gogh’un kendi adını taşıyan müzesinde ünlü ressama ait beş yüze yakın eseri bulunmaktadır.
Sabah erkenden kalkın sıraya girin ve….
Madam Tussauds müzesi için kapıda 15 20 dakika beklemeyi göze alabilirseniz 22 euro bilet ücreti ödeyerek ünlü balmumu heykellerini görebilirsiniz.
Tam merkezde Rönesans Hotel var.
Kampanya çok sık yapıyor ama yoğun bir hotel.
Konumu gereği takip eden çok.
Kahvaltı dahil 150 euro gibi.
Her milletten insan var , eğlence var , meydanlar parklar var , özgür ruhu var , yeşil şişede bira var , müzeler kanallar var , Anne Frank var , yılın 50 günü festival var , Van Gogh var , bisiklet üstünde bir yaşam var.
Hem romantik hem labirent hem bohem… Küçük bir balıkçı köyünden kalma tarihi köklerini koruyabilmiş ve modern kültürü de bünyesine katarak harika bir sentez yaratmayı başarmış.
Böyle bir kente ısınmamak , daraldığında uçağa atlayıp gitmemek , yarın yokmuş gibi yaşamamak mümkün mü ?
Eğimli üçgen binaların sıra sıra dizildiği , hazineler ile dolu olan müzeleri , geleneksel anlayıştan uzak renkli hayat tarzı , gökkuşağının her tonunda ki laleleri , yaratıcı içkileri , bir başyapıta çarpmadan yürüyemediğimiz sokakları , eğer bir yerli iki tekerlek üstünde değilse mutlaka su üstündedir dedirten kanalları , yakından tanıyınca hemen kanınızın kaynayacağı , kanalların kenarında ayaklarınızı sallandırıp geleni geçeni izleyip bir peynirli sandviç ile mutlu olunası , gezi rotalarının torpilli çocuğu bir kent.
Kaliteli kahvesi , ringa balığı , tahta ayakkabıları , gouda ve edam peynirleri , vintage eşyalı mağazaları , arkadaş canlısı ve samimiyeti , kendine ait mimari tarzı , Pancake Bakery kaçamağı , kuzeye denk düştüğü için meşhur soğuğu , başına düşen kültürü , Ajax futbol takımı , 1281 adet köprüsü , yel değirmenleri , bol kalorili fıstık soslu patates kızartması…
Birkaç yüzyıl önce yolunuz düşseydi balıkçı kenti ile karşılaşacak olmanız , 165 adet kanalın bulunması , yılda 100,000 bisikletin çalınması ve 25,000 tanesinin kanallara düşmesi , her yıl 20,000,000 turistin geliyor olması onu daha da cazibeli , neşeli , eğlenceli kılıyor.
Kim demiş bilmiyorum ama galiba çok güzel demiş ; You can be anything you want to be , in Amsterdam.
Elinize bir kahve alıp kanallar arasında gezmeye başladınız mı burada ki hayatı daha iyi algılarsınız ve sonuna kadar hissedersiniz.
Dost ve sıcak bir kenttesiniz.
Hava alanının altında tren istasyonu var şehre ucuz ve pratik bir şekilde varabilirsiniz.
Arkadaş grubu ile giderseniz taksi tercih ederseniz merkeze 45 euro bilginiz olsun.
Bir yeri keşfetmenin en iyi yolu bana kalırsa yürümek.
En iyi imkanı sunan kentlerin ilk sırasında bence Amsterdam var.
Amsterdam ‘ı 3 – 4 günde rahat rahat doya doya gezip bitirebilirsiniz.
Sonra yolunuzu Volendam Marken taraflarına düşürün.
Volendam Amsterdam’ın sakin bölgesi.
Göl manzaralı evleri görün.
Bu bölgeyi tur ile de gezebilirsiniz 4 saat kadar sürüyor ortalama 30 euro gibi.
Sokak tezgahlarında atıştırmalıkların tadına mutlaka bakın. Bakers & Roasters da pancake ve Cafe de Klos da ise kırmızı et yemeden dönmeyin.
İkinci tur ise kanal turu…
Amsterdam ruhunu hissetmek için ideal…
17. yüzyılda şehir gelişince 3 ana kanal kurulmuş.
Çevresinde de irili ufaklı başka kanallar ile bağlantı kurulmuş.
Bu tur 9 euro.
İkinci gidişimde bu turu daha uzun olarak yaptım ortalama 25 euro ödedim.
Meşhur Hollanda peynirinin tadına bakın ve super marketlerden almayı unutmayın.
Baget ekmeğe peynirli sandviç şarap kurulun kanal manzaralı parklara gel sonraaa gel keyfim gel…
Coğrafi olarak ülke topraklarının çoğu deniz seviyesinin altındadır.
Dağlık bölge hiç yok buralarda…
Aslında ahşap olarak tasarlanmış ve eskiden kullanılan geleneksel Hollanda ayakkabılarından alabilirsiniz.
Magnet olarak da var tipik bir Hollanda hediyesi.
Alışverişe ne vakit ne nakit ayırın.
Dost sıcak kanlı naif bir şehrin tadını çıkarın…
AMSTERDAM pek çok farklı özelliği ile çekim gücünü elinde tutmaya devam ediyor !!!
Dünyayı tanımak isterseniz Amsterdam ‘a gelmek zorundasınız. Çünkü 178 farklı ülke vatandaşı ile tam bir kültür mozaiği.