Bir kızıl derili şamanının yalnızlık ve doğa üzerine söyledikleri ;
‘’ Gerçek bilgelik , ancak insanların oturduğu yerden uzakta , büyük yalnızlıklarda öğrenilir. Görmeyi öğrenmek için , duymayı öğrenmek için , bunu yapmalısınız – tek başınıza vahşi doğaya gidin. Çünkü size tanrıların yollarını öğretebilecek olan ben değilim. Böyle şeyler ancak yalnızlıkla öğrenilir …’’
İlginç dimi ?
Bence de…
Socrates, ” Bir insanın hayattaki en önemli faaliyeti, ruhuna gereken özeni göstermesidir,” der.
Hem dünyayı hem de kendimi keşfetmek için keyifli bir yola çıktım.
Bu zaman zarfın da ; Everest ile göz göze geldim Taç Mahal de sonsuzluğu hissettim Tanzanya da ki ağaçlar ile yalnızlığı yaşadım Machu Picchu ‘ ya hayran kaldım…
Aslında hep kendime gittim…
ÜRDÜN ; kendine has el değmemiş coğrafyası ile mutlaka keşfedilmeli bence en azından bir kere de olsa bu şansı hak ediyor.
Çöl manzaraları ise inanılmaz derinliklere yolculuğa çıktığınızı anlatıyor.
Benim için bu coğrafya omzuna başımı koyduğum bir yer oldu.
Her adımda tarih ile karşılaşma anı bunu gözlerinizle görme hissi paha biçilemez…
AKABE de ise sahili görünce suyun rengine vuruldum.
Hem doğa hem tarih kol kola geziyor.
Tarih boyunca pek çok medeniyet geçmiş buradan.
Şehirde ki kale de Osmanlı imzası taşıyor…
Benim için derinlemesine keşiflerden biri de PETRA oldu…
Öğle bir şey ki uzun zamandır hayal kuruyorsunuz düşlere dalıyorsunuz zaman geçsin kavuşalım göz göze gelelim istiyorsunuz sonra birden karşınızda buluyorsunuz…
Benim için ; her göz göze gelme anı mükemmel ve sınırsız olasılıklar içerir ; zamanla kaybolan her bir olasılık ise kaçan ve ziyan olan fırsat anlamına gelir…
PETRA büyük duvarlar arasından yavaş yavaş kendini göstermeye başlayınca ilk bunları düşündüm.
Keyif neşe mutluluk heyecan…o an zaman durdu benim için…
Hakkında ne duyarsanız duyun ne kadar hayal gücünüz geniş olursa olsun göz göze geldiğiniz de her şeyin ama her şeyin ne kadar yetersiz kaldığını iliklerinize kadar hissediyorsunuz…
PETRA ; gece ve gündüzü ile görülmeli. Her saniye de heyecanlanmalı ve her adım da kalbinize konan kelebekler için minnet duymalısınız.
1985 yılında Dünya Mirası listesine girmiş benim de gönlüm de taht kurdu diyebilirim.
2200 yaşında ki Petra ‘ya ulaşabilmek için 1.5 km kadar bir yol yürümeniz gerek.
Pembe kızıl renkleri sayesinde buraya ‘’ gül şehri ‘ demişler.
‘’ TAŞ ‘’ anlamının hakkını sonuna kadar veren bir kayıp kent burası…
Yol boyunca size renk renk kaya oluşumları eşlik ediyor.
Neredeyse gökyüzü görünmüyor. Kayalar arasından çıkan ağaççıklar sizi şaşkına çeviriyor.
Bu kayaların arasında bir filiz boy vermiş büyümüş ağaç olmuş.
O filiz her şeye rağmen hayata tutunmayı başarmış.
Eğer öğrenmek istersek doğa en güzel okul…
Petra’yı Nebatiler kurmuşlar.
Nebatiler Arap yarımadasının kuzey batısında yaşayan göçebe bir kavimmiş.
Bunlar bildiğimiz su mühendisleriymiş.
Her yerde su kanalları var.
Henüz bulunamamış ve gün yüzüne çıkamamış ciddi sayı da kral mezarı olduğu biliniyor.
” Yeni bir söz bulsam neye yarar ki? Söyleyemediklerimiz ince bir sızı gibi ”
Oruç Aruoba
Burası kocaman bir antik kent.
Derinlere indikçe inesiniz geliyor.
O kadar çok oyuk var ki saymanız mümkün değil.
Kimi mezar kimi ev olarak kullanılmış.
PETRA ya kavuşmak için yürüdüğünüz yolda zaman zaman sizi at arabaları karşılıyor. Indiana Jones fiminin setin de gibi hissediyorsunuz.
Vee inanılmaz fotoğraf kareleri gözünüzün önünden akıp gidiyor.
Fotoğraf anlamında çok zengin.
Her an bir fotoğraf karesi tadında.
Kayalar üzerinde ki gün ışınları ile renklerin dansı büyüleyici. Sarı turuncu kırmızı…
WADİ RUM ; doğası ve çöl manzaraları ile keşfedilmeyi bekleyen bir mücevher kıvamında. Çöl ve denizin kavuştuğu bir yer burası…
Gün batımında burada olmanızı bu cümbüşü yaşamanızı çok isterim.
Hayaller düşler renkler anlatılmaz…
Kızıl kumların üzerinde yürüyerek en tepelere çıkın ve vadinin yukarıdan manzarasına kendinizi bırakın…
İyi ki geldim iyi ki buradayım deyin.
MÖ 2.yüzyılda yaşayan yarı göçebe ‘ Ad ‘ ve ‘ Thamud ‘ kabilelerinin Kuran’da da adı geçtiğini duymuştum.
O zamanlar Wadi Rum göç yolu üzerinde Arap kabilelerinin uğradığı bir pazar yeriymiş.
Sonradan bu ticaret yolu Nebatiler ’ in kontrolü altına geçmiş.
1962 yapımı Arabistanlı Lawrence filminin Vadi Rum’da çekilmesiyle şöhreti artan bölgede , doğal koruma alanı olması nedeniyle otel yerine turistik konaklama amaçlı çadırlar ve kamplar bulunuyor.
Bu bebek henüz üç saatlik…
Çöl de ki göz alıcı kaya oluşumları doyumsuz manzaralar veriyor.
Vadi de ki pembe kumlar ve dağlık bölge o kadar esrarengiz bir gizem taşıyor ki bu noktadan ayrılmak istemiyorsunuz.
Burada ki insanlığa ait izlerin M.Ö. 17 bin yıllarına kadar uzandığı söylenince iyice büyü arttı…
Çadır da konaklayarak bedevi yaşamını kendi gözlerinizle görebilirsiniz.
Onlarla beraber çay içmek çok keyifli.
Bu farklı yol tecrübesini yaşamanızı dilerim.
Kumlar üzerinde jeep safari yaparken ; büyüleyici manzaralar arasında görüntüler akıp giderken bir süre kimse ile konuşmadım sadece bu anların tadını çıkardım…
Çölün sonsuzluk hissi öyle bir şey ki ; nasıl anlatmalıyım dediğim anlar arasında belki de en baş sırada…
Tabi kendi ruh halinize göre yaşayabileceğiniz duygular da değişkenlik gösteriyor onu biliyorum.
Huzur derin düşünceler duygular peş peşe akıp gidiyor.
Hepsinin tadını çıkarmaya çalıştım.
Kalbimin sesini dinlemekten korkmadım. Bana ne diyor diye sürekli dinledim.
Anlar hiç bitmesin istedim.
O kumlar üstünde ruhumu kalbimi bıraktım.
Ben gittiğim her yere kendimden bir parça götürüp bir parça da oradan alıp geri dönüyorum.
Sonra bunları bir puzzle gibi birleştiriyorum.
Ortaya yeni bir ben çıkacak ona inanıyorum çünkü mimar inceliğinde hattat hassaslığında çalışıyorum.
Her şeyi olduğu gibi kabul etmeye hazırım.
Ürdün ‘e bana yaşattıkları öğrettikleri için ne kadar teşekkür etsem az…
Kalbime kondurduğu pek çok kelebek için milyonlarca şükür yolluyorum.
Merhaba mehtep ,cok etkileyici bir yazı olmuş ,gönlüne sağlık .Gectiğimiz kurban bayramında da ben ürdündeydim ,1 hafta kaldım ,gerçekten anlattığın gibi masalsı bir yer .
Her insan hayatında bir kerede olsa buraları görmeli bence ☺️
çok teşekkürler çok duygusal bir yazı olmuş
zaten aklımda idi de kış karne tatiline denk getirmeye uğraşıyorum
ama çok harikulade anlatmışsın
Anlatım resimler herşey çok güzel Teşekkürler