“ İnsanın ahlakı , insanla bitmemeli evrene yayılmalı ; bir parçası olduğu büyük hayat zincirinin yeniden farkına varmalıdır. Tüm varlığın bir değeri olduğunu anlamalıdır. ”
Albert Schweitzer
Bizde gezmek denilince ilk akla para gelir. Biri geziyorsa muhakkak çok parası olduğu içindir.
Blog vesilesi ile bana gelen mesajların neredeyse tamamı bu doğrultuda. Her sorana anlatmaya gayret ediyorum tek tek. İnanın önceden plan yaparsanız o kadar da zor değil.
Metro Turizm Sofya ‘ya 110 Türk Lirasına gidiyor. Konaklamalar oteller 60 Türk Lirası civarı kahvaltı dahil. Hosteller ise 19 Türk Lirası ortalama.
Sen yeter ki gitmek iste.
Genç gezginlerle yolda göz göze gelince onlara gıpta ile bakıyorum. Keşke bende biraz daha genç yaşta gezmeye başlasaydım. Tren , otostop , otobüs ne bulurlarsa biniyorlar ; çadır , hostel , pansiyon ne bulurlarsa kalıyorlar.
En güzel dönem bence bir gencin iş hayatına başlamadan yollara dökülmesi diye düşünüyorum. Yani hayat onu henüz törpülemeye başlamadan.
Fanusun içinden çıkıp hayatı koklamak kendi gibi farklı kültürleri tanımak isteyenleri yakından görmek için en güzel çağlar.
Bu kentin varlığından haberdar olsam da bir türlü fırsat yaratıp kaçamamıştım.
29 ekimde Sofya için yola dökülünce bir günümü de bu şehre ayırdım.
Gezmesi dolaşması kolay ufacık tefecik bir yer.
İnsana huzur veren bir havası var.
Plovdiv’in tarihi M.Ö. 6000’e dayanıyormuş.
8000 yıllık tarihiyle , Avrupa’da aralıksız şekilde yerleşimin bulunduğu en eski kentlerden.
Roma döneminde Trimonthium (üç tepeler) adıyla anılan şehre Romalı yazar Lucian “ Filibe , bütün şehirlerin en büyüğü ve en güzeli.
Onun güzelliğinin parıldaması çok uzaklardan bile fark ediliyor ” demiş.
Adını Büyük İskender ‘in babası Makedonya Kralı II.Filip ‘ten almış.
Plovdiv bana tam sürpriz oldu. Bulgaristan’ın ikinci büyük kenti.
Nüfusu 400 bin kadar. Sofya’daki komünist dönemden kalma blok şeklindeki kaba apartman binalarından sonra burada ki tarihi , renkli , estetik evleri görünce güneş de yüzünü gösterince nasıl mutlu oldum anlatamam.
Roma ve Lizbon gibi yedi tepeli şehirlerden.
Bence burada görülmesi gereken en önemli eser, Roma Antik Tiyatrosu.
Kentin tam ortasında 2.000 yıllık tiyatro görmek beni açıkçası çok şaşırttı.
Roma imparatoru Trajan tarafından II. yüzyılın başlarında inşa edilen Antik Roma Tiyatrosu , 7.000 kişilik kapasiteye sahip olduğu söyleniyor.
Çok iyi bir şekilde korunmuş ve restore edilmiş. Bugünde hala çeşitli etkinlikler düzenlenmekte.
Roma şehrinin kalıntıları bugün de kentin tam merkezinde bulunuyor. Giriş 7 leva.
Binalar biraz bakımsız ama bu halleriyle daha güzeller inanın.
Şirin , sevimli ve oldukça ekonomik bir kent burası.
Arnavut kaldırımlı sokaklarda gezinmek çok zevkli.
Ahşap ve cumbalı evlere imrenerek baktım desem.
Tepeleri ve yokuşları olan bir kent.
Kendinizi bırakın ara sokaklara kaybolmanız pek mümkün değil.
Kendine özgü şivesiyle konuşan Bulgaristan Türkleri misafirperverliği ile bilinmekte.
Sorularınız varsa yoldan geçen herkese sorabilirsiniz.
Çok sıcak kanlılar ve yardımseverler.
Biz Filibe derken onlar Plovdiv diyor.
Bulgarlar, Plovdiv’e Filibe denmesinden pek hoşlanmıyorlar.
Meriç Nehrinin ortasından geçen kent arnavut kaldırımları renkli binaları ile size güzel bir hafta sonu hazırlar.
Kentin girişinde hemen solda ufak bir kafe var kahve içip soluklanabilirsiniz.
Tam karşısında güzel bir kent parkı var.
Dolaşıp sonbahar renklerini içime çektim.
Cehennem Tepe , Pınarcık Tepe , Saat Tepe , Taksim Tepe , Nöbet Tepe , Cambaz Tepe , Markovo Tepe…
Saat Tepe romantik çiftlerin buluşma noktası olmuş neredeyse.
Türkçe bilen ve konuşan sayısı Plovdiv’de çok fazla.
Bulgaristan nüfusunun %10’unu Bulgaristan Türkleri oluşturmakta.
Sokaklarda yürürken kendinizi asla yabancı hissetmezsiniz.
Plovdiv ; 2019 Avrupa kültür başkenti seçildi.
“ Her yolculuk kendi rotası içinde bir başka rotayı saklar. O gizli rotanın ne olduğunu, sonunda nereye varacağını hiç bilemezsin , bilmemelisin de zaten. Gideceğin yere varmak için o gizli rotaya teslim olman gerekir. Yolculuğun gizi budur : Yolcu , yolunu ancak kaybettiğinde bulur ”
Ece Temelkuran
Sirkeci de Filibe köftecisi var bilirsiniz. Buralara kadar geldim köfte yemeden dönmeyeyim falan gibi bir düşünce aklınızdan dahi geçmesin.
Çünkü buralarda köfte falan yok. Ufak okul kantini gibi bir yerden biraz sıra bekleyip ekmek arası peynir domates yedim :))
Kapıkule sınır kapısından sıra beklemeden çok rahat geçtim. Dönüş yolu bazen çileli oluyormuş ama bana denk gelmedi meşhur tır kuyrukları.
Güneşli havalarda vizeniz de var ise atlayıp gidebileceğiniz şirin bir kent.
Bence bir hafta sonu şans vermeye değer ?