Çölde Bir Vaha Katar

”Burası engin göklerin memleketidir. İçten gelen bir türküyü kapıp koy verin. Uzaklaştıkça türkü gökte masmavi olur. Başka yerde nur içinde yatacağına, burada nur içinde yaşanır. Hele ay ufukta bir görüne koysun, evren peri masalına döner”

Halikarnas Balıkçısı

 

 

 

 

 

 

 

Katar deyince benim aklıma hemen Georges Bizet gelir sonra Carmen daha sonra da ilk operası İnci Avcıları. Hint Okyanusu kıyısında zorlu bir hayat süren avcıların öyküsünü anlatan eserin hüzünlü şarkısını yazıya başlamadan önce dinlemenizi öneririm. Ülkenin kaderi önce petrol sonra sıvı doğalgaz sayesinde değişiyor ve buna da en çok meşakkatli bir iş yapan avcılar seviniyor. Nefeslerini tutarak uzun süre deniz dibinde istiridye topluyorlar. Eskiden inci avcılığı yapanlar ihtiyarlıklarını zor geçiyorlarmış. Gözlüksüz dalınan Basra Körfezinin aşırı tuzlu olması görme fonksiyonlarını zayıflatmış. Sürekli sulanan gözlerle bakıyorlarmış dünyaya. Uzun lafın kısası zor iş. Gelenekler ile dopdolu Katar’da şahin avcılığının kadim uğraşısını öğrendim. Dünyada gördüğüm en temiz balık pazarını adımladım. Tek hörgüçlü develerin başkentte salına salına geçişlerini izledim. Suda ki geleneksel DHOW’ lara (ahşap tekne) hayran kaldım. Muhteşem modern silüetine, eşsiz müzelerine, gelişen mutfak ve sanatına bayıldım. Peri masallarından fırlamış gibi görünen kum tepeciklerinin üzerinden güneşin batışını izledim. Hellim peyniri ile zahteri karıştırıp kahvaltı da meşhur kahvesini ve kuzu yoğurdundan ayranını içme şansını yakaladım. Arap Endülüs mimarisinin zarafetine ve Zeynep Fadıllıoğlu’na şapka çıkardım. Çölde yetişen trüf mantarının açık artırma ile satıldığını gördüm. Hurmasına bayıldım. Belki küçük ama dünyanın en zengin olduğu tahmin edilse de Katar macera için pek çok fırsat ve gizli hazine sunuyor. Ülkenin güneydoğu ucunda, Khor Al Adaid’de, arazi araçlarıyla görkemli çöl kumullarına tırmanıp hoplayıp zıplayarak heyecan verici bir sürüş deneyimi yaşayınca, yol kurallarına ve yerçekimine meydan okuyan inanılmaz İç Deniz’i buldum karşımda. Çölü okşayan denizin o ilk hayranlık uyandıran görüntüsünü görmek için özellikle yüksek bir kumulu tırmandıktan sonra nefesinizi toplamaktan daha iyi bir şey zannedersem yok. Orta Doğu ve Arap kültüründen bir doz alarak şehriye pilavının yanında kızarmış kuzu eti yiyip naneli çay ile Arap ekmeğini yedim. Bunların hepsini tabi ki yaşayabilirsiniz. Sizde biliyorsunuz ki; artık uzayda bile yolculuk mümkün ama zamana yolculuk ancak belleğin bilinmez kentlerinde, kendi içimizde yapılabiliyor…

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Katar’ın geniş ve geleneksel çarşılarını gezerken aklım hem çöl de hem denizdeydi. Güneşin hiç eksik olmadığı ülke ziyaretçilerine 2022 de FIFA Dünya Kupasına ev sahipliği yapan en küçük ve ilk Arap ülkesi olması ile dünyanın başka bir yerinde bulunması zor bir gelenek ve modernite kombinasyonu sunar. Katar, Arap yarımadasında Suudi Arabistan’la sınır komşusu olan bir çöl ülkesidir. Çoğunlukla düzdür. Arazi çorak ve kuraktır. Prenslerin sporu şahin avcılığı geleneği oldukça yaygın. Ve hayatımda ilk defa şahin hastanesi gördüm. Şahin beslemek ise vazgeçilmez bir gelenek. Bölgede doğal su kaynakları sınırlı olduğundan tarım veya bitkisel üretim pek mümkün olmuyor, toprakların sadece %5’i hurma tarlaları gibi tarım amaçlı kullanılıyor. Petrol zengini Körfez ülkeleri tam olarak bütçeli seyahatler anlamına geliyor. Uçsuz bucaksız altın rengi kum tepeciklerinden Körfez’in masmavi sularına kadar kumulların oluşturduğu hilal şeklindeki küçük turuncu rafine işaretlerini fark edince ülke kişi başına düşen gelirle dünyanın en zengin ülkelerinden biri olan sıvılaştırılmış doğal gaz ve petrolün geniş rezervlerine sahip olduğunu öğrendim. Katara Kültür Köyüne hayran kaldım. Çarşı pazarda dolaşırken, renkli Arap baharatları, geleneksel giysiler, halılar ve el sanatları dikkatinizi çekecektir. Ülkenin çeşitliliği, Katar iş gücünün yüzde 94’ünü oluşturan göçmenlerden kaynaklanmaktadır. Arap Yarımadası’nın kuzeydoğu kıyısında yer alan bu küçük ama güçlü ülke, gelenek ve yeniliğin karışımıdır. Antik ve modernin uyum içinde bir arada yaşadığı, çarpıcı zıtlıkların ülkesi gökyüzünü delen fütüristik gökdelenlerden geçmiş dönemlerin hikayelerini fısıldayan antik mimari alanlara kadar Katar, beni şüphesiz hayrete düşürdüğü gibi görülecek ve yapılacaklar ile de benzersiz olduğunu anlattı. Kendimi ülkenin kültürel keşfine ve bin bir çeşit dokusuna Arap Endülüs mimarisine bıraktım. Bu kadar farklılığı, güzelliği ve zenginliği bir arada gözlerimle görünce sevdiğim bir arkadaşımın kulaklarını çınlatayım istedim ” Kırıklarını itinayla onaran, yüksünmeden yapıştıran ve sevgiyle benimseyen insan bir daha hiç aynı kalmaz; büyür, değişir, çok güzelleşir “…

 

 

 

 

 

 

 

Küçük boyutuna aldanmayın; eskinin inci avcısı ülkede birçok etnik, dilsel ve kültürel geçmişe sahip insanlar yaşıyor. Katar Prensi “Bizler, hepimiz bu ülkede, kralından kölesine kadar aslında incinin kölesiyiz” demiş. Ülkenin kaderi 1940’lardan sonra değişmiş ve şahlanma başlamış. Dünya savaşı nedeniyle gerçek petrol zenginliği aslında çok geriye gitmiyor. 1950’lerde başlamış değişim. O zamana kadar inci avcılığı ile uğraşıyorlarmış. İnci köleliğinden petrolün efendiliğine yükselmiş Katar. Bugün ise kişi başına 130.000 dolar milli gelirle dünyanın en zengin, benim için ise sürprizler ülkesi oldu. Üniversiteleri, sağlık reformları, müzeleri ile dünya da ilk sıralarda yer alıyor. 2012 de Giuseppe Verdi’nin klasik operası “Aida” Katar amfitiyatrosunda Katar Filarmoni Orkestrası eşliğinde 80 solist ve 35 oyuncu ile sahnelenmiş. Deniz üzerinde ki İslam Eserleri Müzesini neredeyse ağzım açık gezdim. İznik çinileri, fermanlar, Fatih portresi ile başım döndü. Açılışına Victoria Beckham, Johnny Deep, Nicholas Sarkozy ve eşi Carla Bruni, Naomi Campbell, Miuccia Prada gelmiş. En üst katında ki peçeli bir kadının gözlerini gördüm. Ülkenin önemli simgelerinden. Müzenin tasarımı ise Paris’teki ünlü Louvre Piramidi’ni de tasarlayan Çinli mimar I.M. Pei’ye ait. Müzenin ana fikri ise; çölde yaşayan göçebe toplulukların, deniz kıyısında ekmek parasını istiridye kabukları arasından çıkaran dalgıçların ülkesi yakın geçmişini unutmadan, gelenekseli koruyarak modern, ya da modern sonrası batıyla buluşurken mimariyi kullanıyor. Ülkenin resmi dili Arapça olsa da, İngilizce de yaygın olarak kullanılıyor ve Malayam, Urduca, Hintçe, Farsça ve diğer Güney ve Güneydoğu Asya dilleri de duyulabiliyor. Bu arada yıldızların efendisi olarak tanınan gastronominin süper starı Alain Ducasse’in en üst kattaki lokantasına zaman ayırmayı da unutmadım haliyle. Şahin avı için özel jetler ile yolculuk yapanlarda yolcu uçağında 80 adet şahine bilet alan prensler de aynı ülke vatandaşı. İşte tüm bunların tek kelime ile HASTASIYIZ…Beni bu kadar şaşırtan sürprizlerin ülkesi Katar’dan ayrılırken hayallerime bir çentik daha atarken ünlü yazar Paulo Coelho’yu anayım istedim. “Hayatı ilginç kılan, hayallerin gerçekleşme ihtimalidir”. Peki sizce haksız mı?

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Katar’ın başkenti Doha ismi Arapçada “büyük ağaç” anlamına geliyor. Şehrin adı, bir ağacın yuvarlak dalları anlamına gelen Arapça “dohat” kelimesinden gelir. Bu isim, şehrin bol miktarda büyümesini ve gelişimini mükemmel bir şekilde özetler. 1820 de ufacık mütevazi bir liman kenti şimdi modern bir metropole dönüşmüş. Işıl ışıl parıldayan kent silüeti sürekli yenilenme çabası ile sadece geleceğe odaklanmış gibi görünse de aslında yüzeyin biraz altına bakılabilirse derin kökleri ve Arap kültürüne karşı güçlü gururunu hemen fark edersiniz. Türkiye’de alışık olduğumuz cami mimarisine pek benzemiyor. Çoğu size söylenmese cami olduğunu anlayamayacağınız, gökyüzüne yatay bir eğimle uzanan, minareleriyle yine mimarinin buradaki önemini anlatan binalar. Gösterişli lüks yaşam ve gastronomi zenginliği kente farklı bir değer katmış. Doha’da İslami şahin avcılığı geleneği yaygındır. Şahinciliğin Katar kültüründe derin tarihi kökleri vardır. David Beckham’ın en çok ziyaret ettiği restoranlardan birinin kurucusu olan Katar’ın en ünlü şefi Shems’in Al Shoomos restoranına gidip Shems ile beraber Katar’ın geleneksel mutfağı ile tanıştım. Başkentin yemek sahnesi uluslararası yaratıcılığın tam anlamıyla bir açık büfesi. Başkent 2019 Dünya Atletizm Şampiyonası’na ev sahipliği yaptı. Şehrin silüetinin en iyi görülebildiği sahil şeridi olan Corniche’den başlayabilirsiniz. Müzelerden fırsat bulunca diyeceğim çünkü hepsi mimari şaheser. Dünyanın 3 kıtasından toplanan en büyük İslam sanatı koleksiyonuna sahip İslam Sanatları Müzesi ve çöl gülünden esinlenerek yapılan Katar Ulusal Müzesi birer baş yapıt. Kemerli çarşısı, kütüphanesi, parkları, simgesel gökdelen mimarisi onu ideal bir yer haline getirmiş. Eskiyi ve yeniyi buluşturması da cabası. Duyduğuma göre 1940’ların ortasında Katar’da görevlendirilen bir İngiliz komiseri, başkent Londra’ya yazdığı bir raporda, “Burada yıkık dökük az sayıda binadan, kumdan ve tozdan başka bir şey yok” ifadesini kullanmış. Hayatta olsaydı ve Doha’yı bugün gezebilseydi muhtemelen küçük dilini yutardı. Her şeyi ile çok sevdiğim bu güvenli limandan ayrılırken Nedim Gürsel’den beş kelime vardı dilimde ” Her kent bir aşk çağrıştırır “…

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Katar bir yarımadadır. Yani çoğu tarafı suyla çevrilidir ve 563 km uzunluğunda uzun bir kıyı şeridine sahiptir. Katar hakkında muhteşem kıyı şeridinden bahsetmeden olmaz. Eric Weiner, Mutluluğun Coğrafyası kitabında Katar hakkındaki bölümünde şöyle yazıyor: “Bir yerde Katar’ın %98,09’unun çöl olduğunu okudum. Diğer %1,91’in ne olduğunu merak ediyorum. Mercedes olabilir.” Çöl rehberim “Katarlılar arazide sürüş yapmayı seviyor. Ve Land Cruiser kumda en iyi araba” diye anlattı. Katar da belki dört gün kaldım ama inanılmaz bilgiler edindim. İslam, ülkenin tek dini değildir; ülkede Budistler, Hindular, Mısırlı Kıptiler ve Bahai inancına sahip olanlar da dahil olmak üzere önemli sayıda dini azınlık da yaşamaktadır. Develer ve yarışları halk için çok kıymetli. Develerin tek hörgücü var ve Arabistan’a özgü Hecin devesi. Baktriya develerinin ise iki hörgücü var ve Asya’dan gelirler. Sudan’lı jokeyler mükemmel deve antrenörleri olarak biliniyor. Khor Al Adaid, dünyada denizin çölle buluştuğu birkaç yerden biri. Çölün kum tepeleri her zaman nefes kesicidir, ancak İç Deniz ekstra özeldir. 2007’de doğa rezervi ilan edildi. Uçsuz bucaksız bir tepenin ardından hop diğerinin başladığı alışık olmayan insanın yön duygusunu kaybettiği “yok artık buradan da aşağı mı ineceğim” dediğiniz tepelerden kumları yararak son sürat ilerlerken karşınıza aniden çıkan bir deniz ve insanlar ile dolu bir plaj. Çöldeki çadır kampında soluklandığımda ayakkabılarımı çıkarıp ayak bileklerimi Basra Körfezi’ne daldırıp Arap kumlarında oynattığımdan emin olmak için tekrar tekrar suya bakıyordum. Su, sabahları iç deniz olarak bilinen formasyonu oluşturacak şekilde çöle doğru uzandığında göl kenarındaki plaj bir tatil köyüne dönüşür. Su akşamları geri çekilince, plaj yeniden ıssızlaşarak kum tepeleri altın rengi gün batımında büyülü bir şekilde renk değiştirir. Pek çok balık türü, kabuklu deniz hayvanı ve kaplumbağa, denizden buraya sürüklenirken kuş gözlemcileri ise karabatak, deniz kırlangıcı, balık kartalı, flamingo ve göçmen deniz kuşlarını görebilir. Yakınlarda Afrika antilopları ve ceylanları da görmek mümkündür. Her ne kadar bu güzel topraklardan ayrıldığım için üzülsem de bir başka bilinmez diyara ve türlü maceralara yapacağım yolculuklar için şimdiden heyecanlıyım.

 

 

 

 

 

 

Çölde Bir Vaha Katar” hakkında 2 yorum

  1. 👍 mehtap hn selamlar bundan yıllar önce bir kaç ülkeyle başladığın turu bir sürü yapmışsın tebrik ederim 👏👏

Bir Cevap Yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir