ÇİKOLATA KENT ; LUZERN

“ Dünya insanlara ait değil, insanlar dünyaya ait. Çiçekler bizim kız kardeşimiz ; at , büyük kartal ve geyiği saymıyorum bile , hepsi erkek kardeşlerimiz. İnsan nasıl olur da herhangi bir şeyi satabilir ya da satın alabilir ? Hava sıcaklığının ya da ağaçlardaki rüzgarın sesinin sahibi kim? Dağlardaki bitki örtüsünün özlerinde , bizden önce yaşayanların hatıraları saklı. Şırıl şırıl akan derede , babamın ve onun babasının sesi de mevcut. Bastığımız toprağın bağrında atalarımızın tozlarının da bulunduğunu, dünyanın başına gelen her şeyin bizim de başımıza geleceğini , dünyaya tükürürsek kendimize tükürmüş olacağımızı falan çocuklarımıza öğretmemiz gerek ”

Erlend Loe , Doppler

 

 

Zürih ‘e bu manzaralar eşliğinde indim.

 

 

 

 

 

Luzern ’ in tarihi 11. yüzyıla kadar dayanıyor neredeyse . İlk başlangıç da bir adet manastırın bulunduğu ufacık tefecik bir balıkçı köyüymüş.

1332 ‘ de İsviçre Konfederasyonuna katılmış. Ve refah seviyesi artmış.

18. yüzyılda İsviçre ’ nin ve Katolik İsviçrelilerin merkezi durumuna gelmiş.

 

 

 

Rengarenk evleri , klasik müziğin ince tınıları ve eşsiz dağ manzaraları ile insanın içine işleyen ve tüm hislerini ortaya döken Luzern ; ziyaretçilerini mest eder.

Ayrıca Kraliçe Victoria ve Mark Twain tarafından da övülen bir kent.

 

 

 

Luzern Kantonu’nun başkenti olan kent eşsiz bir tatbiatın tam ortasında kurulmuş. Orta Çağ’dan kalma mimarisi ise göz kamaştırıcı.

Dört Kanton Gölü’nün Reuss Nehri’ne dökülen batı ucunda , İsviçre Alplerinde bulunan kent ; İsviçre ‘yi yakından tanımak isteyenler için biçilmiş kaftan.

 

 

Heidi ‘nin memleketi İsviçre ‘ye gitmek için o kadar çok sebep sıralayabiliriz ki inanamazsınız. Yürüyüş , kayak , tırmanış , paraşüt … doğanın kucağında yapılabilecek tüm etkinlikler Alp Dağlarının eteklerinde yapılabilir.

Dünyanın en zarif ülkelerinden olan İsviçre ; doğası ile sizi büyüleyecek.

Haritaya bakınca Avrupa kıtasının ortasında olan İsviçre ; küçük bir ülke olarak görülüyor. Küçük bir ülke ama ; gelişmişlik seviyesi , yaşam kalitesi , ekonomik gücü , milli geliri gibi konularda dünyanın en önde gelen ülkelerinden biri.

Ülkenin denize kıyısı yok belki ama ; 1,500 adet gölü var. İsviçre topraklarının % 23’lük kısmı ormanlardan meydana gelmiş ve ormanların yaklaşık olarak % 70’lik kısmı kozalaklı ağaçlar ile kaplı.

 

 

Ülkenin bayrağı kare şeklindedir ve AB üyesi değildir. Bu arada dünyada hazır kahveyi ilk olarak piyasaya süren Nescafe , İsviçreli firma Nestle tarafından bulunmuştur. Ayrıca İsviçre ; 1992 ‘ de hayvanları anayasal olarak tanıyan ilk ülke olmuş.

İsviçreli yazar Johanna Spyri’nin 1881 de kaleme aldığı Heidi , dünyanın en ünlü kitaplarındandır. Alplerin eteklerinde bizleri büyülü bir dünyaya taşıyan kitap bugün de hala popülerdir.

 

 

İnsan kendini bir bilgisayarın duvar kağıdına oturmuş gibi hissediyor.

 

 

 

Manzaralar müthiş…

 

 

yeni yaş yeni arkadaşlıklar :))

 

 

 

 

Alp Dağlarının eteklerinde çikolata kokan bir kent var adı Luzern. Ünlü şair Dumas bu kent için ; ” İsviçre güzel bir istiridye , Luzern de onun içinde ki incidir ” demiş…

Ne güzel söylemiş dimi ?

Luzern ‘e ” İsviçre gibi İsviçre”  diyenlerin sayısı çok fazla.

 

 

Binaların üstünde ki fresklere bayıldım.

 

 

Muhteşem Alpler ‘in arasında tam bir ayna gibi parlayan göl ; kusuru olmayan bir pastoral tablo gibi desem. Heidi ‘nin izinde sakinliğin , özgürlüğün , sessizliğin tadını çıkarın…

 

 

 

 

Şehir ; beni önce bembeyaz , daha sonra ışıl ışıl bir güneş ile karşıladı.

 

 

Muhteşem dağ manzaraları , gölde yüzen kuğular , göz alabildiğine uzanan kırlar , çarklı beyaz vapurlar …

 

 

 

 

Luzern kentinin ülkede ki konumu ; Bern idari şehri , Zürih finans merkezi , Luzern ise ülkenin kalbi. İsviçre denince ilk akla gelen kentlerden değil belki ama ; nehirler , göller , dağlar , sanat , mimari , tarih fazlası ile cezbediyor.

 

 

 

Kente gelince  istasyondan çıkınca hemen sağda , Europa Square isimli meydanda KKL Luzern modern sanat müzesi bulunuyor.

Parisli mimar Jean Nouvel tarafından yapılmış. 1840 koltuklu konser salonu dünyanın en iyi konser salonları listesinde ve aynı zamanda üst sıralardadır.

 

 

 

 

Dört resmi dil konuşulan bu kente Zürih’den bindiğim tren ile 1 saatte vardım. Kocaman camlı , panoramik manzaralı bir tren ile hemde.

Harika bir yol sizi bekliyor. Bam başka bir deneyim.

 

 

Manzaralara dalıp gitmekten çok az fotoğraf çekebilmişim.

 

 

” Swiss travel pass ” ile sınırsız seyahat edebilirsiniz.

 

 

Trenlerin dışı da içi de çok keyifli.

 

 

Trenler de ” sessiz ” olmanız gereken bölümler var aman dikkat !!!

 

 

“ Sahip olduğunuz tek şey ne olduğunuz ve ne verdiğinizdir ”

Ursula K. Leguin , Mülksüzler

 

 

 

Kent ; yazın dağ lalesi , nergis ve menekşelerle süslenen bir orta çağ kasabasına dönüşüyormuş. Umarım o zamanda gelip görebilirim.

 

 

İsviçre serin yaz mevsimi sevenler için tam bir cennet. Kış ayları içinde kayakçılar için bulunmaz bir nimet.Trenler kayakçılar ile dolup taşıyor. Üstlerinde kıyafetler , ayaklarında kayaklar ile biniyorlar hemde.

Dört kantonun sınırları içinde kalan Luzern ; dağ kar , göl güneş severler ile tüm yıl dolup taşıyor.

Luzern Gölü için dört kantona sınır oluşturduğu için ” dört kanton gölü ” olarak da anılır.

Masal kahramanı Giyom Tell ‘in bir sürü macerası bu gölde geçmiş.

Gölün hemen yanı başında Rigi ve Pilatus dağı yükseliyor.

 

 

Tahta köprü ; kentin bence simgesi konumunda. Bir orta çağ kentine yakışan bir simge. Üstü kapalı ve etrafı çiçeklerle çevrilmiş Chapelle Köprüsü ; aşağı yukarı 700 yaşında. Binlerce turist her gün üstünden geçiyor. Köprü 204 metre. 1993 de yanmış ve hemen eski haline getirilmiş. Köprünün üstündeyken ; kuğuları beslemeyi , fotoğraf çekmeyi , ufak dükkanlara girip çıkmayı unutmayın.

Tavan kirişlerinin oluşturduğu üçgenleri süsleyen 17.yüzyıldan kalma 100 civarında resim bulunmakta. Gezerken detaylara dikkat ederseniz pek çok şey yakalarsınız.

 

 

İsviçreliler Luzern’e “ Gururlu Şehir ” der. Şehir bu sıfatı fazlası ile hak ediyor. Tüm ülkenin kültür ve sanat merkezi olan Luzern ‘de ünlü piyanistimiz Fazıl Say da  bir konser verdi.

 

 

 

 

Gelelim çikolata konusuna ; bol bol alın ama bol bol. Çünkü bitince çok üzüleceksiniz. Kentin pek çok noktasında ufak butikler var. Hepsini tek tek gezin. Hiç birini pas geçmeyin. Tat ve koku müthiş.

Kakao bitkisinin üretimi yapılmamasına rağmen İsviçre dünyanın sanırım en iyi çikolatasını üreten ülke olarak bilinmektedir. İsviçre’de çikolata üretimi 1800’ de başlamış. 1890-1920 yıllarında ise İsviçre çikolata fabrikaları son derece kaliteli çikolatalar üretip bu çikolataları dünya çapında birçok ülkeye ihraç etmeye başlamış. İsviçre çikolatalarının ünü giderek yayılmış.

 

 

Ben en çok bunları sevdim. Tam yerine geldiniz buradan almayacaksınız da nereden alacaksınız. Kalori hesabı yapılacak yer değil bol bol ye dedim kendime :))

 

 

 

 

Romantik gölü , çarklı vapurları , muhteşem doğası , ruhu olan köprüsü ile çikolata kokulu , gururlu kent sizleri bekliyor..

 

Bir Cevap Yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir