“ Yaşam küçük yalnızlık darbelerinden oluşur.”
Roland Barthes, Camera Lucida
Bazen size de oluyor mu ?
Sürekli birileri oradan bahsediyor , gazeteyi açıyorsun orası , internete giriyorsun orası en sonunda gidiyim oluyorsun…
Sonbaharın en güzel rotalarından olan Transilvanya Alpler ‘i benim için öyle oldu.
Vize var , zaman az , bütçe ufaksa hemen buralara yolunuzu düşürün.
Ama havaya dikkat lütfen.
Transilvanya Alpleri ya da Güney Karpatlar Romanya ‘ nın dağ sırasına verilen isim.
Ben otobüs ile yorucu bir yolculuk sonucu vardım.
Bütçeniz uygunsa Bükreş ‘e uçak ile gelin.
Daha az yorucu olur.
Sınır kapısında işlemler uzun sürebiliyor.
Hava gerçekten çok soğuk. Üstüne birde durmaksızın yağan yağmur.
Yolculuğu iyice zorlaştırdı.
Ama bölgede ki şatoların görkemi , doğanın güz renkleri bir araya gelince her şeye rağmen iyi ki geldim dedirtti.
Peleş Sarayı oldukça etkileyici.
Bu bölgenin en güzeli bana kalırsa.
Ağaçlı bir yol eşliğinde şatoya vardım.
Turist kalabalığı dikkatimi çekti.
Kötü havaya rağmen bahçe gruplar ile doluydu.
Şatoyu Romanya’nın ilk kralı I. Carol yazlık olarak yaptırmış , ama inşaat uzun sürünce bitişini görememiş. 160 odalı yapı , asansörü , ısıtması ve aydınlatması , elektrik kullanımı ile 1800’lerin en modern yapılarından birisi olmuş.
Oradan Bran kentine geçtim meşhur Drakula ile tanışmak için.
Ama Drakula ile hiç bir ilgisi yok. 14. yüzyılda Türk saldırılarına karşı yapılmış ve bir kitap sebebi ile bu isimle anılmış.
Şatoya yerel ürünlerin de satıldığı ufak parkın içinden geçerek tırmanılıyor.
Bir camın içinde kıyafetleri sergileniyor.
Daracık koridorlar merdivenlere ulaşıyor oradan da avlu ve bahçeyi yukarıdan izliyorsunuz.
Kazıklı Voyvoda yani nam – ı değer Kont Dracula ; Vlad Tepeş III’ten başkası değildir.
Hüküm süresi boyunca bir çok vahşete imza atmış olan Drakula , kan dökücülüğü sebebiyle vampir olarak efsaneleşmiş ve filmlere konu olmuştur.
Transilvanya kırsalı Prens Charles ‘in de dikkatini çekmiş ve kurduğu vakıf ile mimarinin korunabilmesi için destek olmuş. Bir seyahat belgeseli olan ” yabanıl karpatya ” da ” burayı sıradışı yapan şey zamansızlığı ” diyor.
” Sanki insanın küçükken okuduğu öykülerden fırlamış gibi bir yer ” diye de ilave etmiş.
Sinaia Kenti şaşırtacak kadar güzel.
Pazarı , ara yolları , kaldırımlarda dolaşmayı , ufak lezzetler atıştırmayı çok sevdim.
İnsanı çok rahatlatan bir atmosferi var.
Bükreş ‘den 120 km kadar mesafede.
Kayak için tekrar gelmek isterim.
Doğanın içinde uzun yürüyüşler yapabilirsiniz.
Doğa severler için bulunmaz bir yer.
Bölgede otel çok.
” Yabancı topraklar yoktur. Yabancı olan sadece seyyahtır ”
Robert Louis Stevenson
Otobüs ile belki çok yorucu oluyor ama yolda size nefis manzaralar eşlik ediyor.
Camdan gözümü alamadım.
Dağ köylerine bayıldım.
Dağlar , orta çağ ve kaleler müthiş.
Sevimli köy evleri ve evlerde yaşayanlar yardımsever ve güler yüzlü.
Braşov ; bu yolculuğumda en sevdiğim kent oldu.
Karpatlar ‘ın güzel şehrine hayran kaldım.
Merkeze bayıldım. Yağmura ve soğuğa rağmen çok keyif aldım.
İlk olarak Siyah Kiliseyi görmeye gittim.
Zaten etrafı turist kalabalığı ile dolu.
Aramanıza hiç gerek yok.
İstanbul Viyana arasında kalan bölgenin en büyük gotik kilisesi olarak biliniyor.
1869 yılında büyük bir yangın olmuş kenti yerle bir eden.
Ondan sonra bu ismi almış.
Meydan da kahve kaçamağı yapabileceğiniz ve kitap alabileceğiniz şirin dükkanlar var.
Uğramanızı öneririm.
Kenti çevreleyen sağlam duvarlar sayesinde korunmuş ve bugüne gelmiş.
Ana cadde ve meydan trafiğe kapalı.
Romanya ‘nın leziz bir mutfağı var. Et ürünleri sevenler için daha da leziz.
Tocanita ; soğan ve patates ile pişen bir çeşit et yemeği ben en çok onu sevdim.
Balık , çorba , sarmale diğer tavsiye edebileceğim yemekler olabilir.
Transilvanya ‘da tabiat harika , güz renkleri size her yerde eşlik ediyor.
Vampirlerin efsanevi yurdu , eşsiz dağ manzaraları sizleri bekliyor.
