GÜNEŞLİ BİR YÜZ ; MEKSİKA

‘’ Hayat size hiçbir şey söylemez ancak her şeyi gösterir ‘’

Richard Bach

 

 

 

 

Meksika hakkında bilgi toplamaya başladığım ilk dönemlerde karşıma hep Aztekler çıktı.

Önceliği onlara vermek zorunda hissettim kendimi.

Güzel ilginç bilgilere de ulaştım.

İnsanlık tarihinin en gizemli uygarlığı olan , tapınakları ve astronomi merkezleriyle ağızları açık bırakan Aztekler yaklaşık 500 yıl önce yok olmuşlar .

Meksika ‘lılar olarak kendilerini adlandırmışlar ve Aztek kelimesi Avrupa ‘lılar tarafından uydurulmuş.

Başkentlerinin adı  “Tenochtitlan” ve bir gölün ortasında bulunuyormuş.

Bugün biz o bölgeye Mexico City diyoruz. Göl ise tamamen kuruduğu için göremiyoruz.

Çocuklar için eğitimi zorunlu hale getiren ilk uygarlık Aztekler ve Avrupalıları çikolata ile tanıştıran uygarlıktır.

Bu arada en büyük piramidin mucidi olmuşlar.

Bir topu , yere düşürmeden , ufak bir halkadan geçirmeye uğraştıkları  “Ullamaliztli ” isimli bir oyunları varmış.

Bu oyun sırasında sadece dizlerinizi , dirseklerinizi , kafanızı ve kalçalarınızı kullanabiliyormuşsunuz.

 

 

 

Meksika ‘ nın yüz ölçümü Türkiye ‘nin 2.5 katı büyüklüğündedir.

 

 

 

 

Bence Latin Amerika kültürünün kendine ait naif bir tarafı var. Ve bu en güzel Meksika ‘ da yaşanıyor.

Rengarenk çeşitliliğin akıp gittiği , Aztek ve Maya Medeniyetlerinin anavatanıdır.

İspanyolca konuşulan ülke ; arkeolojik site ve kalıntılar ile bezenmiş müzeleri ile kesinlikle görülmeye değer.

UNESCO’nun Dünya Mirası olarak belirlediği kısımlar içinde ; Amerika Kıtası ‘ n da birincilik Meksika ‘nın.

Dünyada ise yedinci sıradadır.

 

 

 

 

Kuzey Amerika ‘nın güney yarısında yer alan Meksika ; dünyanın en fazla doğal çeşitliliğe sahip ülkelerinden biridir.

Ülke sınırları içinde ki sahip olduğu yağmur ormanları ve çöller bakımından kapladığı alan olarak birkaç ülkeden biridir.

2.500 çeşit canlı ve bitki ;  devlet tarafından koruma altına alınmıştır.

Meksika’nın resmi dili İspanyolcadır.

Ülkede 68 farklı yerli dil konuşulmaktadır ve resmi dini olmasa da halkın %89’u Hristiyanlığın Katolik mezhebine aittir.

Meksika , Brezilya’dan sonra dünyanın en büyük ikinci Katolik ülkesidir.

Tüm Latin Amerika için önemli bir bağlantı noktası durumundadır.

Dünyadaki en kalabalık İspanyolca konuşan nüfusa sahiptir.

Geçmişten gelen kültürü de son derece iyi korunmuş.

Göz kamaştırıcı ülke ; coğrafyanın, tarihin ve kültürün bir sentezidir.

Tropikalden çöle kadar çok farklı değişkenlikler barındıran Meksika ; iklimi , mutfağı , eski uygarlıkların eşsiz birikimi ve rengarenk kültürüyle yıl boyunca pek çok ziyaretçisine unutulmaz anlar hediye eder.

 

 

Oscar kazanan Meksika’lı 1952 yılındaki Viva Zapata ile Anthony Quinn’dir.

 

 

Dünyada topraklarında yaşayan ortalama 700 farklı sürüngen türü ile bu konuda rakipsiz konumdadır.

 

 

‘’ Akıllı kimdir ? Herkesten öğrenen. Kuvvetli kimdir ? Hırslarını yenen. Zengin kimdir ? Halinden memnun olan ‘’

Meksika Atasözü

 

 

Mexico City kıtanın en popüler kentlerindendir.  ” Küresel Şehir ” olarak da bilinir ve bölgenin en önemli 10 finans kenti arasındadır.

Başkent ; Meksika Vadisi üzerinde kurulmuştur.

Kentte 16 adet büyük ilçe vardır.

Bu açıdan neredeyse bir ülke olarak kabul edilmektedir.

Kent ; Peru ve Kosta Rica örnek alınırsa bu iki ülkenin toplam ekonomisinden daha büyük bir ekonomiye sahiptir.

Bir dönem İspanya’nın kolonisi haline de gelmiştir.

1824 ‘de ki bağımsızlık savaşı sonrasında İspanya sömürgesinden kurtulmayı başarmıştır.

Eşcinsel evliliklerine ve ötenazi gibi çeşitli uygulamalara izin veren Başkent ; Kuzey ve Güney Amerika kıtasının en modern şehirleri arasında kabul edilmekte.

Meksika’nın 31 eyaletinden biridir.

En büyük ve en popüler kenti olmasının yanı sıra beraberinde ülkenin en kalabalık kentidir.

Nüfusu yaklaşık olarak 25 milyon civarındadır.

Dünyanın en kalabalık şehirlerinden biridir.

 

 

 

Kent ; dünya da ki en eski yerleşim yerlerinin başındadır.

İlk resmi keşif 13 Mart 1325 tarihinde yapılmıştır.

3 farklı medeniyete ev sahipliği yapmıştır.

Meksika’nın kalbi konumundaki kent ; ülkenin ekonomik olarak lokomotifidir.

 

 

Nüfusu ve yüz ölçümüyle Latin Amerika’nın olduğu kadar dünyanın en büyük metropollerinden biri olan kent ; Aztek uygarlığının mirasçısıdır.

16 bölge ve yaklaşık 250 mahalleden oluşan devasa kentte bir gün de ; Aztek uygarlığını görüp, gündüz farklı mimari dokuları hayretler içinde gözlemleyip , gece de modern bir kulüpte eğlenebilirsiniz.

Unesco tarafından koruma altına alınan tarihi Zocalo olarak bilinen dev Anayasa Meydanı , bir Aztek tapınağının yerine inşa edilen Metropolitan Katedrali , ünlü sanatçı Diego Rivera ‘nın Meksika tarihini anlatan duvar resimlerinin bulunduğu Palacio Nacional Hükümet Sarayı ‘nı mutlaka gezin.

 

 

 

Mutfak sağlıklı görünse de obezite ile mücadele de ülkeler sıralamasında ilk 3 ‘te.

Acı biberler ve soslar çok kullanılmakta olan Meksika mutfağının ana yiyeceği , mısır veya buğday unundan yapılan küçük boyda ince yuvarlak bir yufka olan tortilladır.

Dünyada en çok şişman kişinin bulunduğu ülke ise Meksika ‘dır.

 

 

Ülkede yeni doğan bebeklere hem annesinin hem babasının soyadı verildiği için bu kadar uzun :))

Başkente gelince ATA ‘ mızı da lütfen ziyaret edin.

 

 

 

 

Antropoloji Müzesi ;

Baştan sona müzeleri detaylıca gezmeyi sevenler için inanılmaz güzel.

Tüm gününüzü alabilir.  Ülkenin en çok ziyaret edilen müzesidir.

Müzenin mimarisine ve girişte ki satış mağazasina hayran kaldim.

Aldığım resim şu an duvarımı süslüyor. Meksika topraklarında yaşamış halklardan kalan tüm eserler burada.

Kent merkezinden metrobüslerle bu müzeye gelebilirsiniz.

Şüphesiz müzenin en değerli eseri ise Azteklere ait takvimin gösterildiği dev Güneş Taşı.

Bu taş üstünde insan kurban edilen 3.6 mt çapında ve 26 ton ağırlığında.

Taşın ortasında ise dili dışarıya çıkmış ve iki yana uzanan ellerinde birer kalp tutan Güneş Tanrı Tonatiuh gözükür.

Bu kabartma , en büyük tanrının hayatiyetini sürdürebilmesi için devamlı olarak insan kurban edilmesine olan ihtiyacı anlatır.

Taşın çevresindeki 20 adet küçük dikdörtgen güneş takvimindeki ayların günlerini , 18 adet dikdörtgen ise güneş yılındaki ayları temsil eder.

Yani bir yıl 360 günden oluşmuş.

Ama bir de uğursuz saydıkları yıl sonundaki artık 5 gün var.

Bir yılın 365 gün olduğu bu insanlarca biliniyormuş.

Bu taş üzerinde 4 dünya döngüsünü (çağ) gösteren jaguar, ateş, yağmur, su figürleri de mevcut.

Onlara göre 5. Dünya çağı yaşanıyormuş.

 

 

 

Gözlerimle görebildiğim için çok şanslıyım.

 

 

” Hayatımda iki büyük kaza geçirdim ; biri Diego’ydu ve diğerinde ise bir tren az daha beni öldürüyordu. Diego kesinlikle çok daha yıkıcıydı ”

Frida Kahlo

 

 

 

 

 

Frida Kahlo müzesi öbür ismi La Casa Azul , Meksika’da görülecek yerlerin bana kalırsa en başında gelir.

Latin Amerika’nın en ünlü kadınının özel hayatından bir parça görebilmek büyük ayrıcalık.

Frida’nın hayatının pek çok anına tanıklık eden bu ev 1958 ’ de müze halini almış.

Frida’nın hayatında önemli bir yer tutmuş.

Dieogo ile evlendikten sonra bir süre bu evden ayrılmış olsa da yine Coyoacan’daki ailesinin yanına dönmüş.

Mavi evde ressamın en önemli eserlerinden bazılarını görebilirsiniz : Long Live Life, Frida and the Caesarian Operation , Portrait of My Father Wilhelm Kahlo…

 

 

 

Evde ki her parça ünlü ressam hakkında ipuçları saklıyor.

Koltuk değnekleri , korseler…

Frida’nın çektiği acıları hissediyorsunuz.

En sevdiğim alan mutfak oldu. Ufak tefek bir Meksika mutfağı diyebilirim.

Frida ve Diego burada yaşadıkları sürece misafirlerine Meksika yemekleri ikram etmişler ve keyifli sofralar hazırlamışlar.

Troçki gibi pek çok dostlarını da bu evde ve sofrada ağırlamışlar.

Frida Kahlo hala modern sanatın ses getirmeye devam eden popüler figürlerinden biridir.

 

 

 

 

 

Sumidero Kanyonu ; 

Güney Meksika’da Chiapas eyaletinde bulunan bu enfes kanyonun adı Sumidero ‘dur.

Kısım kısım 2.600 feet’e kadar uzanan dikey duvarlarıyla derin ve dar bir koridorun içinden geçerek ulaşılabilen kanyon gerçekten çok etkileyici.

Bu kanyona ulaşmak için en iyi yol , Rio Grijalva boyunca bir tekne turu yapmak.

Önceleri bu yolcuğu yapmak imkansızmış.

Baraj yapılınca su dengelenmiş ve tekne turları başlamış.

Kanyonu yukarıdan da gözlemleyebilmeniz için bazı noktalarda mevcut.

Flora, fauna ve doğa manzaraları söz konusu olduğunda Meksika şaşırtıcı derecede çeşitlilik sunar.

Biyoçeşitlilik açısından dünyada ilk beş ülke arasında yer alır Meksika.

Ülkenin topografyasının oldukça çeşitli olması en önemli sebeptir.

Coğrafi konumunun farklı bölgelerde olması ayrıca önem arz eder.

Meksika’da o kadar çok doğa harikası var ki bu kanyon sadece bunlardan biri.

Ama gezinizde muhteşem anılar biriktirmeniz de çok yardımcı olacak.

 

 

 

 

 

Hayatımın en ilginç dini ritüeline şahitlik ettim desem…

San Juan de Chamula Kilisesi ‘ne özel izinlerle fotoğraf makinası yada cep telefonu olmadan girdim.

Televizyonda Coşkun Aral belgeseli izliyorum sandım bir an kendimi.

Yeşil beyaz renkli kilise ; bayraklar ve çiçekler içinde karşıladı beni .

Çok farklı bir tecrübe edindim.

Maya şaman geleneğinin en canlı yaşandığı yer.

Mumlar içerisinde ki kilisede tek bir kare fotoğraf çekebilmeyi gerçekten isterdim.

Hem kilise hem kasaba cidden çok ilginç anlara sahne oluyor.

Yerler tamamen çam yaprakları ile kaplı. Bu yapraklar halka dağlarda yaşasa bile kendilerini topraklarında gibi hissettiriyormuş.

Yolunuz buralara düşerse görmenizi bu değişik kültürü yakından gözlemlemenizi öneririm.

 

 

 

 

Teotihuacan Güneş ve Ay Piramidleri Meksika gezisinde olmazsa olmaz yerler.

Başkentten aşağı yukarı bir saatlik bir yolculuk ile sit alana varıyorsunuz. ( 40 km )

Kısa bir yürüyüş sonunda piramitler ile neredeyse kucaklaşıyorsunuz.

Etraf hediyelik eşyalar satan dükkanlar ile dolu.

Şapkasız ve susuz buraya gelmeyin.

Balon turları , bisiklete binenler , kocaman kaktüsler…

 

 

Arkeolojik kazılar 1905 yılında başlamış. Meksika’nın bağımsızlığının 100. yılını kutlamak üzere 1910 ‘da Güneş Piramidi restore edilmiş.

Gizemli kent kimler tarafından yapılmış bilinmiyor.

Kentin ana caddesi Azteklerin verdiği bir isim olan “ ölüler yolu ” olarak biliniyor.

Güneş Piramidi , Ay Piramidi ve Quetzalcoatl tapınağı ve 2. derecede öneme sahip.

Aztekler efsanelerle dolu bölgeyi kutsal bir yer olarak kabullenmiş.

Büyüsünden o kadar etkilenmişler ki, “ Tanrıların doğduğu şehir ” anlamındaki Teotihuacan adını vermişler.

Basamaklar çok yüksek.

Emekleme yöntemi ile çıkıp yengeç gibi yan yan indim.

Sıcakta çok yorucu bol bol su için.

Mümkünse güneş tam yükselmeden iniş ve çıkışları bitirmiş olun.

 

 

 

 

 

 

Palenque Piramidleri olmazsa olmazı bana kalırsa Meksika’ nın.

Kocaman bir ormanın içinde.

Yağmur ormanları bu antik kente bam başka bir hava katmış.

Antik kalıntılar Meksika ‘ nin en etkileyici en çarpıcı Maya harabeleri olarak kabul ediliyor.

Palenque büyük su anlamına geliyor ve M.Ö 2. Yüzyılda kurulmuş.

Ama en görkemli dönemine 7. Yüzyılda ulaşmış.

1952 de ise içinde mezar bulunmuş.

Bu mezarın keşfi 20. Yüzyılın en büyük keşiflerinden olmuş.

Antik Kent ; ilk olarak MÖ. 100 yılında işgal edilmiş.

MS. 630 – 740 yılları arasında da şehir büyümeye başlamış.

Şehrin en ünlü hükümdarı Pakal’ın ismine şehirle ilgili pek çok kaynakta rastlanıyor.

Pakal’ın o dönem için mucize sayılabilecek 80 yaşına kadar yaşadığına inanılıyor.

 

 

 

 

Kent MS. 900 yılından sonra terk edildiği zannediliyor. Palenque , Meksika da en fazla yağmur alan bölgede olduğu için , zaman içerisinde yoğun bir yağmur ormanı ile kaplanmış.

Özellikle sabah saatlerinde ki sis ortama mistik bir hava katıyor.

Onun için de 1746 yılına kadar Batı dünyasının bu antik şehirden haberi olmamış.

 

 

Papağanlar ile gezmek de ayrı bir keyif…

 

 

1837 yılında bölgeye giden arkeolog John L. Stephens ve sanatçı Frederick Catherwood tarafından oluyor keşfi.

 

 

Doğal güzellikler Meksika ‘da o kadar çok ki…

Gez gez git git bitmiyor…

 

 

San Cristobal , Meksika’daki en güzel koloni şehirlerinden biri.

Arnavut kaldırımlı sokakları , ufacık kiliseleri , minik meydanları , kiremit renkli evleri…

 

 

Yakın köylerden gelen , kendi yaptıkları birbirinden sevimli el emeği ürünlerin sokak sokak gezip sattıkları kadın ve çocuğun kenti de denebilir.

 

 

Çam ormanları ile bezeli dağların ortasında tek katlı rengarenk koloniyel mimari ile inşa edilmiş , kahve ve kakao kokulu daracık yolları , sokaklarında müzisyenlerin , ressamların cirit attığı , gezginlerin bir araya toplandığı , her bir köşesinde bam başka etkinlikler olan bir kasaba hayal edin.

İşte orası San Cristobal de las Casas.

Yani Meksika’nın Chiapas eyaletinin kültür başkenti.

 

 

 

Dönüşte tekrar tekrar düşündüm de dünya aslında hepimiz için bir serüven.

Çünkü coğrafi keşifler insanlığı keşfetmek anlamına geliyor bence.

Kendine karşı dürüst olmak , dolu dolu yaşayabilmek , ve bu hayata yürekten inanmak…

Asıl önemli olanlar galiba bunlar…

Hep yollarda olalım…

 

 

Bir Cevap Yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir